Richard Feldman - Epistemoloji: Bölüm 1

Bilgi teorisi yani epistemoloji, bilgi ve rasyonellik ile alakalı felsefi soruları ele alan bir felsefe dalıdır. Epistemologlar esasen bilginin doğası ve rasyonel inancın ilkeleriyle ilgili sorularla ilgilenirler. Bu yazının amacı, epistemolojinin ele aldığı bazı temel teorik konuları belirlemektir.

Epistemolojik Sorular

Bilgi teorisi, yani epistemoloji, bilgi ve rasyonellik ile alakalı felsefi soruları ele alan bir felsefe dalıdır. Epistemologlar esasen bilginin doğası ve rasyonel inancın ilkeleri ile ilgili sorularla ilgilenirler. Belirli, gerçek durumlarda bilgi veya rasyonel inanç olup olmadığına karar vermeye odaklanmazlar. Bu nedenle, örneğin, şu anda başka gezegenlerde yaşam olduğuna inanmanın makul olup olmadığına karar vermek epistemologun işi değildir. Bu, esasen gökbilimcilerin ve kozmologların işidir. Epistemologun işi, insanların hangi koşullar altında bilgiye ve rasyonel inançlara sahip olduklarını belirten genel bir teori geliştirmeye çalışmaktır. Daha sonra bu genel teori, başka gezegenlerde yaşam olduğuna dair inanç gibi belirli bir vakaya uygulanabilir; fakat bunu yapmak, temel epistemolojik meselelerin ötesine geçmektir. Felsefi soruları incelerken pek çok somut örnek üzerine düşünmek âdettendir; ancak bu, esas olarak genel meseleleri somutlaştırmak içindir. Bu bölümün amacı, epistemolojinin ele aldığı bazı temel teorik konuları belirlemektir.

1. Standart Görüş

Gündelik olay akışı içinde insanlar pek çok şeyi bildiklerini iddia eder ve çeşitli durumlarda başkalarının da bir şeyler bildiğini söylerler. Aşağıda örneklerini görebilirsiniz. Burada ele aldığımız bilgi iddiaları, düşüncesiz veya tuhaf iddialar değillerdir. Aksine, bunlar mantıklı ve düşünülmüş yargılardır. Dolayısıyla, aşağıdaki liste, birçok insanın bu konu hakkında dürüst ve dikkatli bir şekilde düşündüklerinde ulaşabilecekleri bilgi ve rasyonellik hakkındaki düşünceleri yansıtmaktadır. Anlatılacak görüşün her ayrıntısına katılmayabilirsiniz; ama onun, sağduyulu bir bakışı yansıttığını söyleyebiliriz.

A) Ne Biliyoruz?

Çoğumuz epeyce şey bildiğimizi düşünürüz. Aşağıdaki listede, bunların bazı genel kategorilerine ve bu kategorilerden örnekleri görebilirsiniz. Aşağıdaki kategoriler örtüşebilir ve kesin olmaktan uzaktırlar. Yine de neler bilebileceğimize dair iyi bir fikir verirler.
a. Doğrudan çevremiz:
    “Şurada bir sandalye var.”
    “Radyo açık.”
b. Kendi düşünce ve duygularımız:
    “Yeni dönem için heyecanlıyım.”
    “Vergi formlarını doldurmaya pek meraklı değilim.”
c. Dünya hakkında sağduyusal olgular:
    “Fransa, Avrupa’da bir ülkedir.”
    “Birçok ağaç sonbaharda yapraklarını döker.”
d. Bilimsel olgular:
    “Sigara içmek akciğer kanserine yol açar.”
    “Dünya, Güneş’in etrafında döner.”
e. Başkalarının zihinsel durumları:
    “Komşum evini boyatmak istiyor.”
    “Orada kahkaha atan kişi, az önce duyduğu şakayı komik buldu.”
f. Geçmiş:
    “George Washington, Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk başkanıydı.”
    “Başkan Kennedy suikasta uğradı.”
g. Matematik:
    “2 + 2 = 4”
    “5 • 3 = 15”
h. Kavramsal doğrular:
    “Hiçbir bekar evli değildir.”
    “Kırmızı bir renktir.”
i. Ahlak:
    “Bebeklere nedensizce işkence yapmak yanlıştır.”
    “İşte bazen mola vermekte yanlış bir şey yoktur.”
j. Gelecek:
    “Güneş yarın doğacak.”
    “Chicago Cubs gelecek yıl World Series’i kazanmayacak.”[1]
k. Din:
    “Tanrı vardır.”
    “Tanrı beni sever.”

Elbette, bu kategorilerin her birinde bilmediğimiz birçok şey var. Uzak geçmişle ilgili bazı gerçekler geri dönüşü olmayan bir şekilde kaybolmuştur. Gelecekle ilgili bazı gerçekler ise, en azından şimdilik, bizim bilgimizin ötesindedir. Listedeki bazı bilgi alanları tartışmalıdır. Ahlak ve din alanlarındaki bilgilerimiz hakkında şüpheleriniz olabilir. Yine de, bu liste genellikle bildiğimizi iddia ettiğimiz türden şeyler hakkında makul örnekler sunmaktadır.

Böylece, Standart Görüş içindeki ilk iddia şudur:
    SG1) (a)–(k) kategorilerindeki birçok şeyi biliyoruz

B) Bilgi Kaynakları

(SG1) doğruysa, bildiğimizi söylediğimiz şeylere nasıl ulaştığımıza dair bazı yollar olmalı; yani bilginin bazı kaynakları vardır. Örneğin, çevremiz hakkında bir şeyler biliyorsak, bu bilgiyi edinmede algı ve duyularımız büyük bir rol oynar. Hafıza, geçmiş hakkındaki bilgilerimizde ve ayrıca güncel gerçekler hakkındaki bilgimizin belirli yönlerinde açıkça çok önemlidir. Mesela penceremden gördüğüm ağacın bir akçaağaç olduğunu bilmemi sağlayan şey, hem onu algılamam hem de akçaağaçların neye benzediğini hatırlamamdır. Bilgimizin büyük bir bölümünün bir başka kaynağı da başkalarının tanıklığıdır. Buradaki “tanıklık” yalnızca mahkemede yemin altında verilen ifadelerle sınırlı değildir; kapsamı çok daha geniştir. Başkalarının bize söylediklerinin; televizyonda, kitaplarda ya da gazetelerde anlatılanlar da dâhil olmak üzere tümünü kapsar.

Bilginin üç başka kaynağına da burada kısaca değinmek gerekir. Eğer algıyı, görme, işitme ve diğer duyular aracılığıyla dış dünyadaki şeylerin farkında oluşumuz olarak anlarsak, algı kendi iç durumlarımıza dair bilgimizi açıklamaz. Şu anda uykulu hissettiğinizi ya da hafta sonu ne yapacağınızı düşündüğünüzü biliyor olabilirsiniz. Ama bu, az önceki anlamda algı yoluyla olmaz; bu, içgözlemdir [introspection]. Dolayısıyla da bir başka olası bilgi kaynağıdır.

Ayrıca, bazen bir şeyleri akıl yürütme ya da çıkarımla biliriz. Bazı olguları bildiğimizde ve bu olguların başka bir olguyu desteklediğini gördüğümüzde, bu yeni olguyu da bilebiliriz. Örneğin bilimsel bilgi, gözlemsel verilerden yapılan çıkarımlardan doğar.

Son olarak, görünen o ki bazı şeyleri sırf doğru olduklarını “görebildiğimiz” için biliyoruz. Yani, bazı şeyler üzerine düşünüp kimi basit doğruları seçip bunları ayırt edebilme yetimiz var. Tartışmalı olmakla birlikte, temel aritmetiğe, basit mantığa ve kavramsal doğrulara ilişkin bilgimiz bu kategoriye giriyor gibi gözüküyor. Daha iyi bir terim bulamadığımız için, bu tür şeyleri rasyonel içgörü [rational insight] yoluyla bildiğimizi söyleyeceğiz.

O zaman bilgi kaynakları listemiz şu şekilde görünmektedir:
    a) Algı
    b) Hafıza
    c) Tanıklık
    d) İçebakış
    e) Akıl Yürütme
    f) Rasyonel İçgörü

Kuşkusuz, çoğu zaman bilgiyi bu kaynakların birden fazlasını birlikte kullanarak ediniriz.

Standart Görüş, bu kaynaklardan bilgi edinebileceğimizi savunur. Bu kaynakların kusursuz olduğunu söylemez; şüphesiz ki öyle değiller. Bazen hafızamız yanılır. Bazen duyularımız bizi yanıltır. Bazen de kötü akıl yürütürüz. Yine de Standart Görüş’e göre, bu kaynakları kullanarak bilgi elde edebiliriz.

Bilgi kaynaklarına yeni ögeler eklenip eklenmemesi tartışmalı bir konudur. Kimileri listeye dinsel ya da mistik sezgiyi dahil etmek isteyebilir. Başkalarıysa, eklememiz gereken duyu ötesi algı biçimleri olduğunu düşünebilir. Ne var ki, bu konularda büyük oranda anlaşmazlıklar vardır. O halde bunları listeye katmak, listenin “Standart Görüş” adını hak eden bir şey olmaktan uzaklaşmasına yol açabilir. Bu nedenle burada eklemeyeceğiz. Bazıları bilgi kaynakları arasına bilimi de eklemek isteyebilir. Buna büyük bir itirazımız yok; ancak bilimi muhtemelen algı, hafıza, tanıklık ve akıl yürütmenin bir bileşimi olarak görmek en iyisi olacaktır. Dolayısıyla bilimi ayrıca listeye eklemesek de olur.

Dolayısıyla, Standart Görüş’ün ikinci iddiası şudur:
    SG2) Birincil bilgi kaynaklarımız (a)–(f)’tir.

O hâlde Standart Görüş, (SG1) ile (SG2)’nin birleşimidir.

Standart Görüş’ü Geliştirmek

Standart Görüş üzerine kafa yorduğumuzda pek çok soru bizi bekler. Bu sorular, epistemolojinin başlıca konularıdır. Bu bölüm, bu sorulardan bazılarını ele alıyor.

Eğer bazı durumlar “bilgi” kategorisine giriyor, bazıları dışarıda kalıyorsa, bu iki grubu birbirinden ayıran bir şey olmalı. Bilgiyi, bilgi olmayandan ayıran nedir? Bir şeyi bilmek için ne gerekir? Bu da bizi ilk soruya götürüyor:

    S1) Bir kişi hangi koşullar altında bir şeyin doğru olduğunu bilir?

İlk bakışta bunun, bir kişinin bir konu hakkında kendini ne kadar emin hissettiğine ya da o konuda genel bir uzlaşma olup olmadığına bağlı olduğu düşünülebilir. Tahmin edebileceğiniz üzere, bunlar (S1) için iyi yanıtlar değildir. Bilgiyi bilgisizlikten ayıran başka bir şey vardır. Anlaşılan o ki (S1) şaşırtıcı ölçüde zor, tartışmalı ve ilgi çekicidir. Buna bir yanıt bulmak, bazı çetrefilli meseleleri enine boyuna düşünmeyi gerektirir. Bu durum, 2 ve 3. bölümlerin odağı olacaktır.

Pek çok filozofa göre, bilgi için önemli bir koşul rasyonel ya da gerekçelendirilmiş [justified] inançtır. Bir şeyi bilmek, kabaca ona inanmak için iyi bir gerekçeye sahip olmayı ya da ona doğru yollardan inanmış olmayı gerektirir. Örneğin yalnızca tahmin yürütüyorsanız, bu o şeyi bildiğiniz anlamına gelmez. Bu da bizi, uzun yıllardır epistemolojinin tam merkezinde yer alan ikinci bir soruya götürür:

    S2) Bir inanç hangi koşullar altında gerekçelendirilmiş (veya makul veya rasyonel) sayılır?

Bu da bizi, öne sürülen bilgi kaynaklarıyla ilgili başka sorulara yönlendirecektir. Bu yetiler, bilgi için koşulları karşılamamızı nasıl sağlar? Epistemik gerekçelendirmeyi nasıl üretebilirler? İşte bunlar, 4 ve 5. bölümlerin ve ayrıca 7–9. bölümlerin bazı kısımlarının odak noktası olacak.

İnançlarınızın davranışınızı belirlemede temel bir rol oynadığı aşikardır. Komşunuzun yalancı bir düşman değil de güvenilir bir arkadaş olduğuna inanırsanız, ona tamamen farklı davranırsınız. İnançların davranışı etkileyebildiği düşünülürse, inançlarınızın hem kendi yaşamınızı hem de başkalarının yaşamlarını etkileyebileceği de açıktır. Mesleğinize ve başkalarının size ne ölçüde bağlı olduğuna göre, bazı konularda bilgi sahibi olmak gibi bir sorumluluğunuz olabilir. Örneğin bir doktor, kendi uzmanlık alanındaki en son gelişmeleri bilmelidir. Bununla birlikte, bazen, bir kişinin dostu gibi görünen birinin sadakatsizliğini öğrenmesi gibi, bilgi kötü bir şey de olabilir. Bunlar gibi düşünceler; pratik ve ahlaki konuların, epistemolojik meselelerle üzerinde durmaya değer biçimde kesiştiğini gösteriyor. Dolayısıyla,

    S3) Epistemolojik, pratik ve ahlaki meseleler, eğer bir etkileşim varsa, birbirini hangi açılardan etkiler?

Bu soru ile 4. bölümde ilgileneceğiz.

Standart Görüş’e İtirazlar

A) Şüpheci Görüş

Şüpheci Görüş’ün [The Sceptic View] savunucuları, Standart Görüş’ün bize söylediğinden çok daha az şey bildiğimizi ileri sürer. Şüphecilik, Standart Görüş’e yöneltilen geleneksel ve güçlü bir felsefi meydan okumadır. Şüpheciler, “çok şey bildiğimiz” yönündeki kendinden emin iddiamızın, tümüyle temelsiz ve epeyce kibirli bir özgüvenden kaynaklandığını düşünür. Göreceğimiz gibi, kimi şüpheci argümanlar görünüşte tuhaf olasılıklara dayanır: Belki de gördüğünüzü ve duyduğunuzu sandığınız şeyleri aslında yalnızca rüyada görüyorsunuz; belki de yaşamınız bir tür bilgisayarın ürettiği sanal gerçekliktir. Başka şüpheci argümanlarsa bu tür sıra dışı varsayımlara dayanmaz. Ama hepsi, alışıldık sağduyusal bakışımızı sarsar. Bu düşünceler bir dizi epistemolojik soruyu akla getirir:

    S4) Acaba gerçekten herhangi bir şey biliyor muyuz? Şüphecilerin ileri sürdüğü argümanlara güçlü bir yanıt verilebilir mi?

(S4) aslında, (S1) sorusuna verilen yanıtta belirtilen koşulların gerçekten yerine getirilip getirilmediğini sorar. Şüpheci Görüş’ün savunucuları, (S4) içerisinde bulunun her bir sorunun yanıtının “Hayır” olduğunu savunurlar. Bu yüzden hem (SG1) hem de (SG2) görüşlerini reddetmeye meyillidirler.

B) Doğalcı Görüş

Epistemologların geleneksel olarak başvurduğu yöntem, öncelikle kavramsal ya da felsefi çözümlemedir: bilginin ve rasyonelliğin neye benzediği üzerinde yoğun biçimde düşünmek ve noktaları somutlaştırmak için çoğu zaman varsayımsal örnekler kullanırlar. Ne var ki, şu soruyu sormak mümkündür: Bu soruların bir kısmını bilimsel yollarla daha iyi inceleyebilir miyiz? Son dönem pek çok filozof, bu soruya evet diyerek, inceleyebileceğimizi söylüyor. Doğa bilimlerinin (ya da ampirik ya da deneysel bilimin) rolünü vurguladığı için bu görüşe Doğalcı Görüş (The Naturalistic View) diyeceğiz. Dolayısıyla, Doğalcı Görüş, Standart Görüş'ün tezlerini (SG1) ve (SG2) desteklemek için kullanılan metodolojiye itiraz etmektedir.

Doğalcı Görüş, Standart Görüş’e ikinci bir tür itiraz daha getirmektedir. İnsanların düşünme ve akıl yürütme tarzlarına ilişkin endişe uyandıran bir dizi araştırma bulunuyor. Bu çalışmalar, en azından öyle görünüyor ki, düşünme ve akıl yürütme tarzımızda sistematik ve yaygın hata ile karışıklıklar bulunduğunu ortaya koyuyor. Bazı insanlar bu araştırma sonuçlarına bakarak, Standart Görüş gibi bir şeyin doğru olup olamayacağını sorgulamaktadır.

Bunlardan hareketle şu soruları sorabiliriz:

    S5) Doğa bilimleri, özellikle bilişsel psikoloji alanındaki sonuçlar, epistemolojik sorulara ne şekilde etki ediyor? Son zamanlarda elde edilen ampirik sonuçlar Standart Görüşü zayıflatıyor mu?

C) Görecelikçi Görüş

Standart Görüş’e yöneltilen bir başka itiraz, görelilik ve bilişsel çeşitlilikten hareketle ortaya çıkar. Buradaki sorunu anlamak için, insanların inançlarının ve bu inançlarını oluşturma yollarının büyük ölçüde farklılık gösterdiğini unutmamalıyız. Örneğin, bazı insanlar bir şeye inanmak için çok daha az kanıtla idare edebilirken, kimileri için fazlaca kanıt gerekir. Bazıları bilimin gücüne sıkı sıkıya bağlıdır. Bilimsel yöntemlerin, çevremizdeki dünyayı öğrenmenin tek makul yolu olduğunu düşünürler. Böyleleri, astroloji, reenkarnasyon, ESP [duyudışı algı] ve diğer doğaüstü olgulara inananları zaman zaman irrasyonel olmakla suçlar. Bu inançların savunucuları ise eleştirmenlerini, bilime duydukları kör ve irrasyonel bir inanç yüzünden eleştirirler. İnsanlar siyasi, ahlaki ve dini konularda da büyük farklılıklar gösterir. Akıllı görünen insanlar bile bu konularda birbirleriyle ciddi şekilde anlaşmazlığa düşebilirler. Dolayısıyla, insanların pek çok konuda, genellikle şiddetli bir şekilde, fikir ayrılığına düştükleri şüphesizdir.

Bu denli anlaşmazlık olması, bazılarını şu soruya götürür: Her bir durumda, en azından, taraflardan biri akıl dışı olmak zorunda mı? Birçok kişi için rahatlatıcı olan düşünce, en azından belirli konularda makul anlaşmazlıkların olabileceğidir. Yani iki kişi farklı görüşlere sahip olabilir ve yine de her ikisi de kendi görüşünü sürdürmekte makul olabilir. Görecilikçi Görüş’ün savunucuları, geniş ölçüde makul anlaşmazlık alanı bulunduğunu düşünmeye eğilimliyken, Standart Görüş’ün savunucuları her uyuşmazlıkta, en azından, taraflardan birinin yanlış olmak zorunda olduğu fikrine daha yatkındır.

Bilişsel çeşitlilik ve makul anlaşmazlık ihtimaline ilişkin bu gözlemler, epistemolojik görelilik bağlamında şu soruları akla getiriyor:

    S6) Bilişsel çeşitliliğin epistemolojik sonuçları nelerdir? Rasyonelliğin, her zaman ve herkes için (ya da tüm düşünenler için) geçerli evrensel ölçütleri var mıdır? Rasyonel insanlar hangi koşullarda birbirleriyle anlaşmazlığa düşebilir?

(S1)’den (S6)’ya kadar ortaya konan sorular, epistemolojinin temel sorunları arasındadır. Sonraki bölümlerde bu soruları ele alacağız.


  1. Cubs taraftarları bu örneği pek sevmeyebilir. Ama beyzbolu takip edenler bilir: ne olursa olsun, Cubs asla kazanamaz. Boston Red Sox da öyle. ↩︎


Kaynakça

  • Feldman, R. (2003). Epistemology. Prentice-Hall, Pearson Education.