Nedensel Çoğulculuk Işığında Kelimelerin Metafiziği

Bu makalede, varlıklar arasındaki farklı bağlantı türlerini yakından inceleyerek nedensellik kavramını daha ayrıntılı şekilde ele almayı ve nedenselliğin özellikle “kelime türleri” gibi soyutlar için gerçekten ne anlama geldiğini incelemeyi amaçlıyorum.

1. Giriş

Kelimeler üzerine düşünmenin yaygın bir yolu, onları soyut ve ezeli varlıklar olarak ele almaktır. Bu görüş, sıklıkla kelimelerin ontolojisine dair Platoncu yaklaşım olarak sınıflandırılır. Metafizikte Platoncu yaklaşım yalnızca kelimelerin ontolojisiyle sınırlı değildir, bu yaklaşım farklı türlerde metafiziksel sorunları yorumlamak için de bir çerçeve sunar. Mantık felsefesi, kümeler teorisi, dil ve hatta müzik gibi sanat eserleri (Dodd, 2000) çeşitli Platoncu kuramlar ile incelenmiştir. Platoncuların soyut varlıklar hakkındaki iddiası genellikle onların ezeli, uzay-zamansal olmayan ve nedensel olarak etkisiz varlıklar olduğudur, bu yüzden yaratılamazlar, yalnızca keşfedilirler. Ancak bu özelliklerin gerçekten de soyut nesneler olarak düşündüğümüz şeyleri doğru açıklayıp açıklamadığı veya uzay-zamansal olmamanın gerçekten nedensel etkisizliğe yol açtığı tartışmalıdır. Ayrıca, Platoncu anlamda soyut varlıkları nedensellikle uzlaştırmaya yönelik, yaratım kavramını yeniden tasarlayan bazı girişimler de vardır. Ne var ki bu tartışmalar çoğunlukla “nedensellik” kavramının durağan, çoğu zaman belirsiz ve iyi tanımlanmamış bir anlamı etrafında dönmüştür.

Bu makalede, varlıklar arasındaki farklı bağlantı türlerini yakından inceleyerek nedensellik kavramını daha ayrıntılı şekilde ele almayı ve nedenselliğin özellikle “kelime türleri” gibi soyutlar için gerçekten ne anlama geldiğini incelemeyi amaçlıyorum. Kelime türleri, kelimenin söylenişi, yazılışı gibi fiziksel örnekçelerinden [token] farklı olarak kelimenin saf formunu işaret eder. Örneğin “Kırmızı kalem, kırmızı yazar.” cümlesinde 4 farklı kelime örnekçesi olmasına rağmen 3 kelime türü vardır (Kırmızı türünün 2 adet örnekçesi kullanılmıştır). Kelime türlerini yakından inceleyeceğim bu makale, iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde bu tartışmaya dair literatürü ele alacak ve “nedensellik” kavramının temellerini ortaya koyacağım. İkinci bölümde ise kelimelerin, nedenselliğe dair yeni çerçevemiz altında nasıl ve neden nedensel olduğunu açıklayacağım. Yaratım ve nedensel etkisizlik konusunda Platonculuğun temel sorununun, Platoncuların nedenselliği çoğunlukla doğal yasalara dayanan yalnızca fiziksel bir olgu olarak görmelerinden kaynaklandığını savunacağım. Platoncuların bu düşüncesine göre, uzay-zamansal özellikleri olmayan bir nesne, uzay ve zaman sınırları içindeki herhangi bir fiziksel etkenden etkilenemez veya onları etkileyemez. Buna karşıt olarak ben, nedenselliğin yalnızca fiziksel bağlantıya bağlı olmadığını, aynı zamanda fiziksel olmayan nedensellik türlerini de içeren daha kapsayıcı bir kavram olduğunu ileri süreceğim.

2. Nedensellik Konseptini Yeniden Düşünmek

Bir şeyin nedenini düşünürken kullandığımız “Neden” konsepti genellikle tek bir anlama sahipmiş gibi varsayılır. Bu eksik farklı olgular arasındaki bağlantıları ve ilişkileri doğru şekilde analiz etme yetimizi kısıtlamaktadır. Yaratımın ve nesnelerin metafiziğine odaklanan çoğu felsefi çalışma, “neden” kavramının sabit bir tanımını kullanır, ancak bu kullanımının doğruluğunu pek sorgulamaz. Oysa nedenselliğin doğasına dair literatür halen yoğun biçimde tartışmalıdır. Örneğin “A, B’yi öldürdü; dolayısıyla A, B’nin ölmesine neden oldu.” ifadesi yalnızca A ile B arasındaki fiziksel bağlantıya indirgenerek açıklanamaz, çünkü indirgemeci fiziksel bakış açısından bakıldığında B’nin ölümüne gerçekten neden olan şey, bir nesnenin (örneğin bir kurşunun) B’nin hayati organlarını işlevsiz hale getirmesidir. Bu durumda sorumluluk A’dan ve A’nın niyetlerinden ayrı alınmış olur.

Felsefeciler “neden” sözcüğünü kullandıklarında genellikle onu, doğal yasalar, niyet temelli nedensellik, karşıolgusal bağlılık ya da olasılıksal bağlılık gibi tek bir özel kavrama indirgerler. Ancak bunların hiçbiri tek başına nedensellik kavramını bütünüyle kapsamaz ve bu tek-anlamlı kullanım tarzı ciddi biçimde eleştirilmiştir (örn. Skyrms, 1984). Bunun yerine, nedenselliğin şeyler arasındaki çeşitli bağlantı türlerini birlikte içerdiği öne sürülmüştür. Bu kapsayıcı nedensellik anlayışına “Nedensel Çoğulculuk” [Causal Pluralism] denir.

2.1 Üretici Neden - Fark Yaratıcı Neden

Nedensel Çoğulculuğun bir biçimi “İki Kavram” yaklaşımıdır. Bu görüşe göre, günlük dil kullanımımızda aynı “neden” kelimesini iki farklı anlam için kullanıyoruzdur. Dolayısıyla, bu kavramları basitçe “neden₁” ve “neden₂” olarak yeniden adlandırırsak, nedensellik konusundaki yanlış anlamaların önüne geçebiliriz. Bu görüşün savunucuları, nedensellik için bu iki sezgisel kavramın “Fark Yaratma Nedenselliği” ve “Üretim Nedenselliği” olduğunu ileri sürerler (Hall, 2004).

Üretim nedenselliği, bir şeyi meydana getirmek ya da üretmekle ilgilidir. Bu nedensellik anlayışı genellikle bir nesnenin diğeri üzerindeki fiziksel, gözlemlenebilir etkisine işaret eder. Öte yandan, fark yaratma nedenselliği, fiziksel olarak ayrılması mümkün olaylar arasındaki karşıolgusal bağımlılığa işaret eder. Fark yaratma nedenselliğine bir örnek şu olabilir: Bir hava trafik kontrolörü iki uçağın çarpışma rotasında olduğunu görür, fakat siz onun uyarı vermesini engellersiniz ve uçaklar çarpışır. Fiziksel bir bağlantı bulunmamasına rağmen, olayların gidişatını değiştirdiğiniz için çarpışmaya neden olduğunuzu iddia etmek sezgisel olarak makuldür.

Bu yaklaşım yaygın olarak kabul görmese de, fiziksel bağlantı ile nedensellik arasındaki ayrımı anlamak için önemli bir bakış açısı sunar. Ayrıca bu yaklaşım, bir kişinin niyet ve motivasyonlarına da genişletilebilir ki bu durum, ele aldığımız mesele için oldukça faydalıdır. Örneğin, olaya “hava trafik kontrolörünü dikkati dağıtma niyeti”nin ya da “insanları öldürme niyeti”nin asıl neden olduğu iddia edilebilir, zira bir kişi, içsel bir motivasyonu olmaksızın bu dikkat dağıtma eylemini gerçekleştirmek zorunda değildir.

2.2 Zihin Felsefesinde Niyet ve Zihinsel Nedensellik

Bu noktada, nedenselliği zihin-beden ilişkisi merceğinden incelemek faydalı olacaktır. Eğer zihinsel olgular (örneğin motivasyonlar, arzular ya da niyetler) ile bir eylem ya da bedensel hareket arasında nedensel bir bağ kurmak mümkünse, o hâlde soyut bir şeyin uzamsal-maddesel alanda bir şeyi etkileyebileceği sonucu çıkar. Bu bakımdan, zihinsel durumlar doğrudan materyal dünya ile ilişkilidir. Bu ilişki iki şekilde incelenebilir.

Birincisi, zihinsel durumlar ile beynin maddi yapısı arasındaki korelasyon kapsamlı ampirik çalışmalarla temellendirilmiştir. Çağdaş sinirbilimin önde gelen yorumlarına göre zihinsel durumlar beynin fiziksel durumlarıyla ilişkili görünmektedir. Örneğin Penfield’in deneyleri, beynin belirli kısımlarının bellek, hareket ya da duyum gibi belirli zihinsel durumlarla bağlantılı olduğunu gösteren ünlü deneyler arasındadır. Bu deneylerden, fiziksel beyin etkinliği ile öznel zihinsel deneyim arasında işlevsel bir eşleşme çıkarılabilir. Zihinsel durumları nörofizyolojiye dayandırmayan (ya da en azından bu korelasyonu kabul etmeyen) bir teori kurmak, anlamlı bir tartışma için gerekli olan nesnel ortak zeminden yoksun kalır.

İkincisi, tamamen fiziksel ve gözlemlenebilir olan insan eylemleri ve davranışları, (çoğu zaman) çeşitli zihinsel durumlara dayanır. Bu zihinsel olgular, istek, arzu ve motivasyon gibi kişisel deneyimler olarak tezahür eder; tamamen fiziksel olmayan bu olgular, görünüşe göre fiziksel davranışı nedensel olarak şekillendirir. Yani, bir kimse yalnızca bilinçliymiş gibi davranan ama içsel deneyimden yoksun “felsefi zombilerden” biri olmadığını, gerçekten motivasyonlara ve arzulara sahip bir fail olduğunu iddia ediyorsa, o zaman soyut varlıklar ile materyal dünya arasında bir nedensel bağ olmalıdır. Başka bir deyişle, gerçekten niyet ve motivasyonlara sahip olan ve bunların davranışlarımızı etkilediği varlıklar isek, o halde zihinsel ya da soyut varlıkların dünyanın nedensel zincirinde etkin bir rol oynaması gerekmektedir.

2.3 Özünde Tartışmalı Nedensellik

W. B. Gallie (1956), nedensellik kavramını “özünde tartışmalı” [essentially contested] olarak adlandırır. Gallie’ye göre bu nedensellik, kavramsal çerçevemize öylesine derinlemesine yerleşmiştir ki, tanımlanması ve net sınırlarının çizilmesi imkansızdır. Nedensellik kavramı, sorumluluk yükleme, hukuk, ahlak ve bilim gibi pratiklerde kilit bir role sahiptir. Nedensel çoğulculuk, şeyler arasında fiziksel bir bağlantı olmasa bile bağlantılar kurmamıza imkan tanır. Gallie şu örneği verir:

“Bir çocuğun gölete düştüğünü ve senin de oradan geçip gittiğini, ardından çocuğun boğulduğunu varsayalım. Fiziksel bir bağlantı ölümün nedeni olarak seni işaret etmese de, çocuğun ölümünden sorumlu tutulabileceğini söyleyebiliriz. Yani, ahlaki sorumluluk için fiziksel nedene bağlı olmayan bir temel olabileceğinde ısrar edebiliriz. Ancak, diğer yönde de büyük bir baskı var. Eylemini bir neden olarak ele alırsak seni sorumlu tutmak çok daha az problemli hale gelir.” (Smith, 2010, s. 336)

Gallie’nin analizi, toplumsal inşalar ile “neden” kavramımız arasında güçlü bir bağ olduğunu göstermektedir. Bu örnek, fiziksel bağlantı olmadan işleyen nedenselliğin yalnızca bir başka örneğidir; aynı zamanda, “iki kavram” yaklaşımında tartışıldığı üzere, niyet aracılığıyla maddi dünyaya uzanan nedenselliğe de paralel bir örnektir.

Artık elimizde nedenselliğin yeterince zengin bir sınıflandırması var: (i) fiziksel/üretimsel, (ii) fark yaratma/karşıolgusal, ve (iii) niyet/zihinsel nedensellik. Bu noktada kelimelerin ontolojisine geri dönebiliriz. Özellikle de, kelime türlerinin bu nedensellik kategorilerinin hiçbirinden kaçmadığını inceleyeceğiz.

3. Nedensel Soyut Varlıklar olarak Kelimeler 

Kelimeleri nedensel çoğulculuk merceğinden incelediğimizde, hem onların toplum üzerindeki etkileri hem de bireyler tarafından kelimeler üzerine dayatılan etkiler hakkında değerli içgörüler elde edebiliriz. Bir X varlığı için nedensellik analizi üç kategori altında yapılabilir:

  1. X varlığının ortaya çıkmasına neden olmak,
  2. X varlığının Y’nin gerçekleşmesine/var olmasına neden olması,
  3. X varlığındaki bir değişimin, ilişkili Y varlığında bir değişime neden olması.

Birinci kategori, varlığı meydana getirmeyle (yaratım) ilgilidir. İkinci kategori, varlığın dışsal etkileri ve onun başka varlıklar üzerindeki sonuçlarıyla ilgilidir. Son olarak üçüncü kategori, varlıktaki ilişkisel değişimlerle ilgilidir (örneğin bir arabanın hızının artmasının (X), yakıt tüketiminin artmasına (Y) neden olması gibi). 

Bu kategorilerin detayına girerek, kelimelerin bu üç nedensellik kategorisinin hepsine nasıl ve neden uyduğunu göstermek, böylece onların nedensel varlıklar olma koşullarını karşıladıklarını ortaya koymayı amaçlıyorum.

3.1 Kelime Türlerini Meydana Getirmek

Kelimelerin nedenselliği açısından birinci kategori, aynı zamanda kelime türlerinin yaratılma problemi olarak da bilinmektedir. Platonist iddia (genellikle) kelime türlerinin yaratılamayacağı, yalnızca keşfedilebileceği yönündedir. Zira kelime türleri, ezelidir ve mekansal ve zamansal özelliklerden yoksundurlar. Bu görüş, farklı açılardan yoğun eleştirilere maruz kalmıştır. Bir argüman, kelimelerin ezeli türler olmadığıdır, çünkü kelimeler evrimleşir ve açıkça insan etkileşimlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkar (Kaplan, 1990). Bu bakış açısına göre, kelime türünü oluşturan tek bileşenler kelime örnekçeleridir (söyleniş, yazılı vb.), dolayısıyla kelimeler yalnızca fiziksel varlıklar olup nedensel varlıklar olarak incelenebilir. Ancak bu yaklaşım, benim çalışmam için tamamen tatmin edici değil, çünkü “nedensellik” kavramına yönelik nüanslı bir anlayıştan yoksun ve bunu yalnızca fiziksel nedensellik olarak sınırlı tutuyor. Ayrıca, kelime türünü tanımlamak için kelime örnekçelerini kullanmak sorunludur, Hawthorne ve Lepore (2011) tarafından da belirtildiği üzere, bu tür bir kelime türü kavramı, her bir söyleniş veya yazılı gösterim ile kelime türünün dört boyutlu bir nesne olarak genişlemesine ve büyümesine yol açabilir ki bu, kelime türleri açısından sezgisel bir yaklaşım değildir.

Buna alternatif olarak Irmak (2019) tarafından önerilen bir yaklaşım, yaratılma problemini çözmeye ve kelimelerin ontolojisi için bir temel oluşturmaya yönelik daha dengeli bir bakış açısı sunar. Irmak’a göre yaratım bir nedensel ilişki değil, ontolojik bağımlılık örneğidir. Irmak’ın yaklaşımı hem Platonculuğun hem de indirgemeci fizikçiliğin sorunlarından arınmış olsa dahi, benim kanaatimce, bu yaklaşım da nedensellik perspektifini sınırlı bir çerçevede ele almaktadır. Benim iddiam, kelime türlerinin soyut varlıklar olarak, özellikle kasıtlı ve motivasyonel eylemler aracılığıyla nedensel etkileşimlerle yaratılabileceğidir. Dolayısıyla yaratım kavramımızı nedensel olmayan bir ilişki olarak yeniden kurgulamaya gerek yoktur. Birinci bölümde tartışılan kasıt ve motivasyon aracılığıyla nedensellik, bu amaç için gerekli altyapıyı sağlar.

Önemle vurgulanmalıdır ki kelimeler, kavramları kişinin zihni ve zihinsel içeriği ile ilişkili olduğundan, kasıt tarafından etkilenir. Bir kelimenin kavramı a priori verilmiş değildir, aksine tamamıyla önceki deneyimlerimiz tarafından inşa edilir. Herhangi bir dil topluluğunda, “Kedi” kelimesi, en azından bir kediyle karşılaşmadan; ya doğrudan bir kedi görerek ya da “Kedi” kelime tokeni ile karşılaşarak edinilemez. Bu, “Kedi” kelimesinin uzantısının (materyal tokenlerinin varlığı) zihinsel imajın yaratılmasında nedensel bir rol oynadığını ve bunun sonucunda “Kedi” kelimesinin tür olarak var olmasını amaçlayan bir niyetin ortaya çıktığını gösterir. Dahası, bu deneyimsel içeriğin varyasyonu, kelime türü üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Örneğin, topluluğu yalnızca siyah kedilerle karşılaşmış bir dil için, beyaz bir kedi, “Kedi” kelime türünü etkileyip değiştirme kapasitesine sahiptir, çünkü önceki “Kedi” türü, belirli bir renk formunu varsaymaktaydı. Burada vurgulanması gereken nokta, bir kelime türünü dile daha uygun hale getirmek için değiştirebilmemizin, ontolojik bir gereklilikten ziyade yalnızca kasıtlı bir tercih olduğudur. Bir kişi (veya toplum) “Kedi” kelime türünü yalnızca siyah kediler için kullanmaya karar verebilir ve beyaz olanları “bkedi” olarak adlandırabilir. Kasıtlı nedensellik, kelime türlerinin yaratılmasını ve değiştirilmesini belirleyebilir, ancak mevcut bir kelime türünü katı ontolojik anlamda yok edemez çünkü mevcut bir kelime türü, tüm örnekçeleri ve zihinsel kavramları belirli bir anda silinse bile, zamansal olarak ortadan kaldırılamaz.

3.2 Kelime Türlerinin Diğer Varlıkları Etkilemesi

Kelime türleri, herhangi bir şeyi nedensel olarak etkileyemeyen salt soyut varlıklar değildir. Örneğin “özgürlük” kelimesini ele alalım: devrimlere ilham vermiş, yasaları etkilemiş ve kültürleri dönüştürmüştür. Bu etkiler, sözcüğün belirli bir kullanımında ya da yazılı formunda bulunan fiziksel özelliklerden değil, bu kelime türünün soyut ve toplumsal olarak inşa edilmiş kavramsal yapısından kaynaklanır. Bu anlamda kelimeler, davranışları örnekçe olarak değil, “kavram” olarak etkiler, ancak örnekçeler de kavramları meydana getirebilir. Kelime türlerini zihinsel imgeler olarak düşünsek dahi, bu imgelerin sonraki zihinsel durumları ve dolayısıyla eylemleri etkilediğini kabul etmemiz gerekir. Bu nedenle, kelime türlerinin kasıtlı nedenselliği başlattığı ileri sürülebilir. Zira sıklıkla düşüncelerimizi, planlarımızı ve güdülerimizin çözümlemesini dil aracılığıyla gerçekleştiririz.

Standart Platoncu görüş, kelime türleri gibi uzamsal olmayan varlıkların nedensel bir rol oynayamayacağını öne sürer. Bu görüşün temel sorunu, kelimelere fiziksel ya da maddi bir bağlamdan bağımsız olarak ontolojik değer atfetmesidir. Oysa kelimeler insan bilişinden ve kültüründen ayrılmazdır. Dil ve kelimeler gündelik pratiklerimizin ayrılmaz bir parçasıdır ve açık biçimde nedensel kapasiteye sahiptirler. Platoncu gelenek, kelime türlerinin etkinliklerimiz, gündelik etkileşimlerimiz ve davranışlarımızla ne denli derinden bağlantılı olduğunu küçümser. Belirli bir kültürel bağlam içindeki insan pratiklerinin bariz şekilde uzamsal ve nedensel olduğu düşünüldüğünde, kelime türlerini nedensel ilişkilerden yalıtmak hatalı ve sezgiye aykırıdır. Ayrıca kelime türleri ile insan bilişi arasındaki bu etkileşim onların içkin nedenselliğini de ortaya koyar.

Zihin felsefesinde, beyin ile soyut düşünceler ve fikirler arasındaki nedensel ilişkiyi açıklamaya çalışan çeşitli yaklaşımlar bulunmaktadır. Örneğin Belirimcilik [Emergentism], zihinsel durumların (kelime türleri de dahil olmak üzere) beynin fiziksel özelliklerinden ortaya çıktığını, ancak bu özelliklere indirgenemez olduklarını ileri sürer; tıpkı ıslaklık özelliğinin, kendi başına ıslak olmayan su moleküllerinden ortaya çıkması gibi.

Buna ek olarak, yakın dönemde “çift-yönlü monizm” [dual-aspect monism] de beden ve zihnin görünüşte ayrı varlık alanlarını ilişkilendiren bir çözüm olarak önerilmiştir. Solms (2019), hem bedenin hem de zihnin, serbest enerji ilkesi [free energy principle] adı verilen tek bir temel gerçeklik tarafından yönetildiğini, bu nedenle iki alan arasında herhangi bir açıklama boşluğu bulunmadığını savunur. Bu çerçeveye göre zihinsel ve fiziksel süreçler birbirinden nedensel olarak yalıtılmış değildir, aynı özün iki farklı perspektiften görünümü olduklarından derinden bütünleşmiştir. Bu bakış açısından düşünüldüğünde, kelime türleri ne yalnızca fikirler olarak soyut bir alana, ne de bütünüyle fiziksel bir alana indirgenebilir.

Tüm bu yaklaşımlar, soyut varlıkların nedensel eylemsizlik taşıdığına dair Platoncu görüşe meydan okumakta ve kelime gibi kavramların hem insan davranışından kaynaklanabileceğini hem de insan davranışını ve kültürünü nedensel olarak etkileyebileceğini göstermektedir.

3.3 Kelime Türlerindeki Kısmi Değişimler

Bir kelime türündeki değişimin, doğrudan anlamında ya da örnekçe kullanımında bir kayma olarak gözlemlenebileceğini belirtmek gerekir. Bu durum, kelime türleri ile onların örnekçeleri arasında kasıtlı bir nedensel ilişki bulunduğunu gösterir. Bu nedensel ilişki yalnızca bir kelime ile kendi örnekçeleri arasında değil, aynı zamanda tüm diğer kelime örnekçeleri arasında da ortaya çıkar. Çünkü bir kelimedeki değişim, cümle içinde yeni örnekçelerin eklenmesini, bazıların atılmasını ya da başka örnekçelerle değiştirilmesini gerektirebilir. Örneğin “Siyah bir kedi gördüm” ifadesi, “kedi” kelimesi yalnızca “siyah renkteki kediler” özelliği kazanacak biçimde değişikliğe uğradığında, “siyah” sözcüğü bağlamda gereksizleşir ve “Bir kedi gördüm.” biçiminde kullanılabilir. Ancak aynı özgün cümle de kullanılmaya devam edebilir. Bu durumda, bir kelimedeki değişimin farklı bir anlam yaratabileceğini, bunun da yeni zihinsel durumlara yol açarak doğrudan davranışları ve niyetleri etkileyebileceğini varsaymak gerekir.

Ayrıca kelimelerin anlamlarındaki küçük ve süreklilik arz eden değişimlerin, belirli toplumsal bağlamlar tarafından şekillendiği ve aynı zamanda bu toplumsal dönüşümleri etkilediği açıkça gözlemlenebilir. “Privacy” gibi bir terimin dijital çağdaki kademeli anlamsal kayışı, veri toplama ve gözetim gibi teknolojik gelişmeler tarafından etkilenmiş, buna bağlı olarak kavramsallaştırılma biçimi değişmiş, bu da yeni kavram için hukuk ve etik değerlendirmeleri etkilemiştir. Teknolojik gelişmeler kendi özünde hukuki veya etik yükler taşımaz, değişim yalnızca, bu yeniliklere karşılık verdiğimiz ve evrilen kavramlarımız aracılığıyla ortaya çıkar.

4. Çıkarımlar

Soyut varlıklar [abstracta] ve türlerin nedenselliğine yönelik bu yeni yaklaşım, soyut yapıtları ve dil felsefesini ele alış biçimimiz üzerinde önemli etkiler yaratmaktadır. Kelime türlerini gerçek nedensel etmenler olarak ele almak, Platoncu soyut biçimler alanı ile örnekçelerin ve tikellerin materyal dünyası arasındaki ontolojik ayrımı yeniden şekillendirmeyi gerektirir. Platoncu açıklamaya göre soyutlar, herhangi bir uzamsal ya da zamansal özelliğe sahip olmaksızın var olurlar, bu nedenle her zaman nedensel bakımdan etkisizdirler, yani üretilemez veya etkilenemezler. Buna karşın burada benimsenen nedensel çoğulculuk yaklaşımıyla, kelime türlerini insan niyetlerine, kolektif pratiklere ve uzlaşımlara dayalı soyutlar olarak açıklamak mümkündür. Böylelikle kelime türleri, maddi süreçlerle birlikte nedensel zincirlere dahil olabilirler.

Edward Kasner matematik topluluğu için “googol” terimini türettiğinde, adlandırma edimiyle yeni bir kavramı ortaya çıkarmış, bu kavram daha sonra matematiksel kanıtlarda ve akademik topluluğun ortak dil sembolü olarak kullanılmıştır. Bu kelime türü, Kasner onu icat edip tanımını yapmadan önce herhangi bir “ebedi” bir alanda var olmakta değildi. Kasner’in edimi ve niyeti, ayrıca akademik topluluğun kabulünün fark yaratan nedenselliği sayesinde üretilmiş ve nedensel olarak varlık kazanmıştır. Bu tür örnekleri kabul ettiğimizde, Platoncuların çizdiği katı ayrımı bulanıklaştırmış oluruz.  Kelime türleri (ve genel olarak soyut varlıklar) uzayda herhangi bir hacim kaplamaz, fakat zamanın dışında da var olmazlar. Zaman akışı içinde üretilirler, bazıları kesin bir tanımla tek bir anda niyetli olarak ortaya çıkar, bazıları ise daha kademeli biçimde önceki türlerden türeyerek bir dizi semantik kayma sonucunda öyle bir evrilir ki, özgün anlamları ya da biçimleri sonunda tanınmaz hale gelebilir.

5. Sonuç

Bu makalede, Platoncular tarafından genellikle soyut ve nedensel olarak etkisiz görülen kelimelerin, Nedensel Çoğulculuk [Causal Pluralism] perspektifinden bakıldığında bir tür nedensellik sergilediği ileri sürülmüştür. Kelimeler, belirli bir toplumsal ve kültürel bağlam içinde niyetli edimlerle yaratılır, dünyadaki başka şeyleri etkiler ve zamanla fiziksel ve davranışsal sonuçlar doğuran biçimlerde değişime uğrar. Nedensellik kavrayışımızı yalnızca fiziksel nedenlerin ötesine genişlettiğimizde, kelimelerin maddi dünya ile nasıl ilişkilendiğini ve ona nasıl etki ettiğini görebiliriz.

Bu yaklaşım yalnızca, kelimeler gibi soyut şeylerin nedensel olarak etkisiz olduğu görüşünü reddetmekle kalmaz, aynı zamanda kelimelerin insanın zihinsel durumları ve kültürüyle derinlemesine bağlantılı olduğunu da ortaya koyar. Kelimelerin nedensel ilişkilerini üç ayrı kategori altında çözümlememiz, soyut varlıklar olarak kelimelerin nasıl varlığa getirilebileceğini ve kısmen ya da bütünüyle fiziksel olmayan nedensel ilişkiler aracılığıyla diğer varlıkları nasıl etkileyebileceğini göstermiştir. Nedenselliğe yönelik bu çoğulcu yaklaşım, soyut yapıtların tarihlerini ve sonuçlarını daha iyi anlamada kullanılabilecek yeni bir araç olabileceği gibi, fikirlerin soyut alanı ile fiziksel ve nedensel maddi dünya arasındaki açıklama boşluğunu kapatmada da umut verici bir yöntem sunmaktadır. Bu yaklaşım, kelime türlerinin yaratılışını ve etkilerini tarihsel, kültürel ve bireysel düzeylerde izlememize imkân tanır. Kelimelerin maddi dünyayı etkileyen ve aynı zamanda ondan etkilenen varlıklar olarak konumunu, dil ile maddi gerçeklik arasındaki karşılıklı ve dinamik etkileşimleri dikkate alan diyalektik bir yaklaşımla daha ayrıntılı ve incelikli bir biçimde analiz etmek mümkündür.

İnsanın niyetliliği ve zihinsel durumlarından hareketle, kelime türlerinin araştırılması yalnızca zihin felsefesi bağlamında değil, nörofizyoloji alanında da yapılabilir. Genel olarak, simgesel soyut varlıklara daha bütüncül bir biçimde yaklaşmak, onların zihinsel, toplumsal ve fiziksel ilişkilerin son derece karmaşık ağı içinde bir düğüm noktası olarak görülmesini kolaylaştırır. Kelimeler, Platoncuların iddia ettiği gibi dünyadan tümüyle kopuk değildir, ancak yalnızca maddi ve fiziksel olana indirgenebilir de değillerdir. Aksine, insan gerçekliğinin nedensel yapısının içine gömülüdürler.


Kaynakça

  • Dodd, J. (2000). Musical works as eternal types. British Journal of Aesthetics.
  • Gallie, W. B. (1956). “Essentially Contested Concepts.” Proceedings of the Aristotelian Society, 56, 167–198.
  • Hall, N. (2004). “Two Concepts of Causation.” In J. Collins, N. Hall, & L. Paul (eds.), Causation and Counterfactuals (pp. 225–276). MIT Press.
  • Hawthorne, John & Lepore, Ernie (2011). On Words. Journal of Philosophy, 108(9), 447-485.
  • Irmak, N. (2019). An Ontology of Words. Erkenntnis, 84(5),1139-1158.
  • Irmak, N. (2020). The problem of creation and abstract artifacts. Synthese, 198(10), 9695-9708.
  • Kaplan, D. (1990). Words. Aristotelian Society Supplementary, 64(1), 93-119.
  • Levinson, J. (1980). What a musical work is. Journal of Philosophy, 77(1), 5-28.
  • Skyrms, B. (1984). EPR: Lessons for Metaphysics. Midwest Studies in Philosophy, 9(1), 245-255.
  • Godfrey‐Smith, P. (2010). Causal Pluralism, in Oxford Handbook of Causation. Oxford: Oxford University Press, pp. 326-337.
  • Solms, M. (2019). The hard problem of consciousness and the free energy principle. Frontiers in Psychology, 9, Article 2714