Doğu Asyalıların ve Amerikalıların nedensel akıl yürütmeleri anlamlı biçimde farklılık gösterir. Peki neden bu iki kültür, nedenselliği bu kadar farklı algılıyor?
Özet
Doğu Asyalıların ve Amerikalıların nedensel akıl yürütmeleri anlamlı biçimde farklılık gösterir. Doğu Asyalılar, davranışı bir kişinin ya da başka bir nesnenin yatkınlıkları ile bağlamsal faktörler arasındaki karmaşık etkileşimler olarak algılarlar. Amerikalılar ise genellikle sosyal davranışı, yatkınlıkların doğrudan dışavurumu olarak görürler. Bu kültürden kültüre değişen nedensellik teorileri Doğu Asya ve Batı'daki daha yaygın kültüre özgü zihniyetlerde kökleşmiş gibi görünmektedir. Batı zihniyeti analitiktir, dikkati nesneye verir, onu özelliklerine göre kategorize eder ve nedenselliği bu özelliklere ilişkin kurallara dayandırarak açıklar. Doğu Asya zihniyeti ise bütünseldir, dikkati nesnenin bulunduğu alana verir ve nedenselliği, nesneyle ortamın arasındaki ilişkiye göre atfeder.
Bilişsel bilimler geleneğinden gelen psikologlar, uzunca bir süre nedensel atıf gibi akıl yürütme süreçlerinin bütün kültürlerde aynı olduğunu düşünmüşlerdir (Gardner, 1985). Nedensel çıkarımların içeriğinin kültürden kültüre değişkenlik gösterdiğini kabul etmiş olsalar da psikologlar, insanların nedensel yargılara varma yolunun temelde aynı olduğunu, dolayısıyla benzer çıkarım hataları yapmaya eğilimli olduklarını varsaymışlardır. Bunun tipik bir örneği olarak Temel Atıf Hatası, kısaca TAH, (Ross, 1977), sosyal psikolojide merkezi önem taşıyan bu olgu, yakın geçmişe kadar kültürler arasında değişmez olarak görülüyordu.
Temel Atıf Hatası, insanların davranışını gözlenen davranışa içsel bir yatkınlığın sonucu olarak görme eğilimidir. Bu eğilim, çoğu zaman davranışın durumsal kısıtlamalar göz ardı edilerek içsel yatkınlığa bağlanmasıyla sonuçlanır. Buna klasik bir örnek olarak, Temel Atıf Hatası; Jones ve Harris (1967) tarafından, katılımcıların, bir münazara koçu veya bir psikoloji araştırmacısı tarafından hedef kişinin üretilmesi gerektiği iddia edilen bir konuşmayı veya denemeyi okudukları bir çalışmada gösterilmiştir. Konuşma ya da deneme, marihuananın yasallaşması gibi belli bir bakış açısını desteklemiştir. Katılımcıların, hedef kişinin özellikle belirli bir bakış açısını savunması talimatı aldığını bilmelerine rağmen, olayın aslına dair tahminleri denemede ya da konuşmada kayda değer bir boyutta dışa vurulan görüşlere yansımıştı. Dolayısıyla katılımcılar, durumsal kısıtlamaları dikkate almadan hedef kişinin davranışını kişisel özelliklere atfettiler. Bu klasik çalışmadan itibaren Temel Atıf Hatası pek çok deneysel ve natüralist bağlamda sayısız çalışmada tespit edildi ve kuramlaştırmanın odağında olup psikoloji öğrencileri için eğitici pedagoji kaynağı olmaya devam etti.
Kültür ve Temel Atıf Hatası
Ancak, Temel Atıf Hatasının Asyalı popülasyonlarda, Avrupalı-Amerikan popülasyonlara kıyasla daha az görüldüğü ortaya çıktı (Choi, Nisbett, & Norenzayan, 1999). Miller (1984) Hindu Hintlilerin günlük hayat faaliyetlerini, oluştukları durumsal bağlamda açıklamayı tercih ettiğini; Amerikalılarınsa benzer olayları, varsaydıkları yatkınlıklarla açıklamaya eğilimli olduklarını göstermiştir. Morris ve Peng (1994); Çin gazetelerinin ve ABD’de yaşayan Çinli öğrencilerin, (hem Çinli hem de Amerikalı failler tarafından işlenen) cinayetleri, içinde bulunulan durum ve hatta katillerin karşı karşıya kaldığı toplumsal bağlam ile açıklama eğiliminde olduklarını; buna karşılık Amerikan gazetelerinin ve Amerikan öğrencilerin cinayetleri, faillerde bulunduğunu varsaydıkları yatkınlıklarla açıkladıklarını bulmuştur.
Yakın zamanda Jones ve Harris'in (1967) deneyi Koreli ve Amerikalı katılımcılarla tekrarlandı (Choi ve ark., 1999). Koreliler de Amerikalılar gibi, hedef kişinin savunduğu görüşü gerçekten benimsediğini varsayma eğilimindeydi. Fakat, iki grup, hedef kişiyle ilgili kararı vermeden önce aynı duruma maruz bırakıldıklarında oldukça farklı cevap verdiler. Gözlemcilerden, deneycinin belirlediği dört argümanla bir deneme yazmaları istendiğinde Amerikalılar etkilenmezken Koreliler belirgin şekilde etkilendi. Yani Amerikalıların hedefin tavırları hakkındaki yargıları, durumun doğasındaki kısıtlamaları hiç deneyimlememiş gibi hedefin denemesinden aynı derece etkilenmişti. Ancak Koreliler, hedef kişinin denemede ifade ettiği tutuma sahip olduğu çıkarımında bulunmadılar.
Bu durum, Asyalıların nedensel analizlerinde yatkınlığa başvurmadıkları ya da Temel Atıf Hatasına açık olmadıkları anlamına gelmiyor. Çoğalan kanıtlar; durumsal ipuçları belirgin olmadığında, Asyalıların yatkınlıklara güvendiğini ya da Temel Atıf Hatasına Batılılar kadar düştüklerini göstermiştir (Choi ve ark., 1999; Norenzayan, Choi, & Nisbett, 1999). Kültürel farklılıklar, başlıca Doğu Asyalıların durumların nedensel güçlerini fark etme meyillinin daha güçlü olmasından kaynaklanıyor gibi görülmektedir.
Temel Atıf Hatasındaki kültürel farklılıklar, insan davranışının nedenleri hakkındaki çeşitli halk teorileriyle destekleniyor gibi görünmektedir. Bir çalışmada (Norenzayan ve ark., 1999) katılımcılara insanların neden böyle davrandıklarıyla ilgili üç farklı felsefeye ne kadar katıldıklarını sorduk. (a) "insanların nasıl davrandığı karakterleri tarafından belirlenmiştir" fikrini savunan güçlü bir yatkınlıkçı felsefe, (b) Davranışın "çoğunlukla insanların içinde bulundukları duruma göre belirlendiği" fikrini savunan güçlü bir durumcu görüş, (c) Davranışın her zaman hem kişilik hem duruma göre birlikte belirlendiği fikrini savunan etkileşimci bir görüş. Koreli ve Amerikalı katılımcılar ilk görüşe aynı derecede katıldı ama Koreliler durumcu ve etkileşimci görüşleri Amerikalılardan daha güçlü destekledi.
Nedensellik teorileri, kişiliğin kültürel kavramlarıyla da uyumludur. Yine aynı çalışmada (Norenzayan ve ark.,1999), kişiliğin iki farklı teorisinin (varlık teorisi ya da davranışın kişisel özellikler, zeka ve ahlaki karakter gibi nispeten sabit yatkınlıklardan kaynaklandığı düşüncesi ve artımsal teori ya da davranışın duruma göre koşullandığı ve herhangi ilgili yatkınlığın değişime tabi olduğu düşüncesi) uyumunu ölçmek için tasarlanış bir ölçek uyguladık (Dweck, Hong, & Chiu, 1993). Çoğunlukla Koreliler varlık teorisini reddederken Amerikalılarsa varlık teorisini ve artımsal teoriyi eşit derecede desteklemeye yatkındı.
Analitiğe Karşı Bütünsel Biliş
Nedensel bilişteki kültürel farklılıklar insan davranışının yorumlamalarından öteye gider. Morris ve Peng (1994) bir grup katılımcıya, tek bir balığın bir grup balığa göre farklı şekillerde hareket ettiği animasyonlar izletip bu hareketlerin neden meydana geldiğini düşündüklerini sormuştur. Çinli katılımcılar tek olan balığın davranışını dışsal faktörlere (balık grubu) bağlamaya daha eğilimliyken, Amerikalı katılımcılar ise balığın davranışını içsel faktörlere bağlamaya daha meyilliydi. Peng ve Nisbett’in çalışmalarında (Nisbett, Peng, Choi, & Norenzayan, baskıda; içinde aktarıldığı üzere) Çinli katılımcılara sunulan şematik olarak çizilmiş belirsiz fiziksel olayların -yuvarlak bir objenin bir yüzeyden düşüp o yüzeye geri dönmesi gibi- davranışları nesne ile varsayılan ortam (örneğin su) arasındaki ilişkiye bağlı olarak yorumladıkları görülmüştür. Ancak Amerikalılar ise davranışı çoğunlukla sadece nesnenin özelliklerinden kaynaklanan bir durum olarak yorumlamaya eğilimliydi.
Doğu Asya ve Avrupa’nın Entelektüel Tarihi
Neden Asyalılar ve Amerikalılar nedenselliği bu kadar farklı algılıyorlar? Etnografi, tarih ve bilim felsefesin içeren birçok alandan akademisyenler, en az M.Ö. 6. yüzyıldan beri Batı'da, Doğu'dan çok farklı entelektüel gelenekler olduğunu savunurlar (özellikle Çin ve Kore, Japon kültürleri gibi Çin’den ağır biçimde etkilenen kültürler; Nisbett ve ark., baskıda). Antik Yunanlıların analitik bir tutumu vardı: Odakları nesneleri özelliklerine atıfla ve onun davranışını kategori aidiyetine göre açıklamak üzerineydi. Antik Çinlilerin bütünsel bir bakış açısı vardı, yani nesnenin bulunduğu alana yönelimleri ve nesnenin davranışını alanla ilişkileri bağlamında açıklama eğilimleri vardı.
Bu önermeleri desteklemek adına, erken dönem Yunan ve Çin bilimi ve matematiğinin kendi güç ve zayıflıklarında oldukça farklı olduklarına dair önemli kanıtlar bulunmaktadır. Yunan bilimi, olayları açıklamak için evrensel kurallar arardı ve nesneleri özlerine göre kategorize etmekle ilgilenirdi. Çin bilimi (bazılarına göre bu sadece teknolojidir, ancak Yunanlıların teknolojisinden çok daha üstün bir teknoloji) daha pragmatik ve somuttu ve evrensel yasaların temelleriyle ilgilenmiyordu. Yunan ve Çin yönelimlerinin arasındaki farklar, Aristoteles’in bir nesnenin davranışını meydana geldiği alanla ilgisi olmadan açıklayan fiziği tarafından iyi yakalanmıştır. Dolayısıyla, bir taş suda batar çünkü yerçekimi özelliği vardır ve bir tahta parçası yüzer çünkü hafiflik özelliği vardır. Buna karşın, olayların her zaman bir bağlamda ya da güç alanında meydana geldiği ilkesi Çin’de erkenden anlaşılmıştır.
Bazı yazarlar Doğu Asyalıların zihniyetinin Batılılardan daha bütüncül olduğunu öne sürmüştür (örneğin Nakamura, 1960/1988). Yani modern Doğu Asyalı halktan insanlar, antik Çinli entelektüeller gibi, belirleyici olaylardaki alan ve genel olarak bağlam fikirleriyle uyuşur. Batı medeniyeti, Antik Yunan tarafından derinlemesine şekillenmiştir, bu yüzden nesne odaklıYunan entelektüel tutumunun Batıda yaygın olması beklenir.
Alana İlgi ve Nesneye İlgi
Eğer Doğu Asyalılar nedenselliğin alanda yattığını düşünmeye meylediyorsa, alana daha fazla yönelmeleri beklenir. Batılılar nedenselliği nesneye içkin olarak düşünmeye daha eğilimliyse nesneye alandan nispeten daha çok dikkat etmeleri beklenebilir. Durumun bu olduğuna dair önemli kanıtlar vardır.
Doğu Asyalıların bir bütün olarak alana ilgisi, nesneyi alandan ayırmakta görece zorlanabileceklerini öne sürüyor. Bu düşünce, alan bağımlılığı kavramına dayanmaktadır (Witkin ve ark., 1974). Alan bağımlılığı; nesneleri, bulundukları yer bağlamından ayırmada görece zorluk anlamına gelir. Alan bağımlılığını ölçmenin yollarından biri ‘çubuk ve çerçeve testi’dir. Bu testte, katılımcılar ucunda çubuk olan uzun dikdörtgen bir kutuya bakarlar. Çubuk ve kutu çerçevesi birbirlerinden bağımsız hareket ettirilebilir ve katılımcılardan çubuğun ne zaman dikey olduğunu belirtmeleri istenir. Alan bağımlılığı, çerçevenin yönelişinin dikeysellik yargılarını etkileme derecesiyle belirlenir. Doğu Asyalı (özellikle Çinli) katılımcıların yargılarının, Amerikalı katılımcılardan daha alan bağımlısı olduğu görülmüştür (Ji, Peng, & Nisbett; baskıda).
Doğu Asyalıların alana Batılılardan daha çok dikkat edip etmediğini ölçen doğrudan bir testte (Masuda & Nisbett, 1999); Japon ve Amerikan katılımcılar büyük ve küçük balıkların, küçük hayvanların, bitkilerin, taşların ve mercanları da içeren bir ya da daha fazla fokal balığın (sahnede diğer nesnelerden daha büyük ya da daha hızlı hareket eden gibi) olduğu su altı sahneleri izlemiştir. Ne gördükleri sorulduğunda, Japon ve Amerikan katılımcılar fokal balık hakkında denk miktarda detay vermiş olsa da Japon katılımcılar arka plandaki neredeyse her şey ile ilgili daha çok detay söylemiştir ve fokal balık ile arka plan nesneleri arasındaki etkileşimlere çok daha fazla atıfta bulunmuştur. Sahneler izlendikten sonra katılımcılara önceki arka planda ya da yeni bir arka planda fokal bir balık gösterilmiştir. Japon katılımcıların balığı tanıma performansları eğer balık "yanlış" arka planda gösterildiyse azalmıştır. Amerikalı katılımcıların tanımaları bu bağlamsal değişiklikten etkilenmemiştir.
Nedensel Bilişteki Kültürel Farklılıkların Kökenleri
İncelediğimiz çoğu kültürler arası karşılaştırma yaş, cinsiyet, sosyoekonomik statü ve eğitim seviyesi gibi anahtar demografik değişkenlerin benzer olduğu katılımcıları karşılaştırmıştı. Bilişsel yeteneklerdeki farklılıklar, bu farklılıklardan etkilenebilecek görevler içeren (çubuk ve çerçeve testi gibi) çalışmalarda, verilerin potansiyel açıklaması olarak kontrol edildi veya analizden çıkarıldı. Ayrıca Doğu Asyalılar, ister Doğu Asya ülkelerinde kendi ana dillerinde test edilmiş ister ABD’de İngilizce test edilmiş olsun öngörülen farklılıklar görüldü. Böylece, bariz alternatif açıklamaların yokluğunda, entelektüel tarihten pozitif kanıtlar ve çeşitli çalışmaların (laboratuvarda olduğu gibi natüralist içeriklerde de yürütülmüş) verilerinin birbiriyle tutarlı biçimde kesişmesi, grup farklılıklarının en muhtemel açıklamasının kültürel olarak paylaşılan nedensellik teorileri olduğuna işaret ediyor.
Fakat neden antik toplumlar ürettikleri ve bir sonraki çağdaş nesle aktardıkları nedensel teorilerde farklılaşsın ki? Bu tarz soruları cevaplama girişimleri kaçınılmaz olarak spekülatif olmak durumundadır çünkü kompleks tarihsel ve sosyolojik sorunları içerirler. Başka bir yerde, toplumlar arasındaki temel farkların ekolojik ve ekonomik faktörlerin sonucu olduğunu öne süren akademisyenlerin görüşlerini özetledik (Nisbett ve ark., baskıda). Çin’de insanlar, Avrupalılardan yüzyıllar önce yoğun tarımcılıkla uğraşıyordu. Çiftçiler birbirleriyle iş birliği içinde olmalıydı ve toplumları daha kolektivist bir doğaya yöneliyordu. Sosyal alana odak, dünyayı bütünsel anlamaya genelleştirilebilir. Yunanistan dağların denizlere kadar uzandığı ve geniş kapsamlı tarımın mümkün olmadığı bir ülkedir. İnsanlar hayvancılık, balıkçılık ve ticaretle geçiniyorlardı. Bu meslekler yoğun iş birliği gerektiren işler değildir ve Yunanlılar da aslına bakılırsa oldukça bireycilerdi. Dolayısıyla bireycilik, sadece nesneye ve kişinin nesneyle ilgili amacına dikkat etmeye teşvik eder. Sosyal alan, göreceli cezasızlıkla görmezden gelinebilir ve nedensel algı -çoğu zaman yanlışlıkla- yalnızca nesneye odaklanabilir. Bu zihniyetleri ortaya çıkaran sosyal psikolojik faktörlerin günümüzde hala devam ediyor oluşundan dolayı, çağdaş toplumların bu zihniyetleri göstermeye devam ettiğini tahmin ediyoruz.
Witkin ve çalışma arkadaşlarının bazı bulguları (örneğin Witkin ve ark., 1974), farklı analiz düzeylerinde, bütüncül ve analitik bilişin kolektivist ve bireyci yönelimlerden ortaya çıktığını öne süren tarihsel argümanı desteklemiştir. Modern çiftçiler, avcılara ve endüstrileşmiş toplumlarda yaşayan bireylere kıyasla daha fazla alan bağımlıdır; daha sıkı sosyal normlara maruz kalan Amerikalı etnik gruplar diğer gruplara göre daha fazla alana bağımlıdır ve sosyal ilişkilere uyumlu bireyler de sosyal ilişkilere daha az yoğunlaşan kişilere göre daha yüksek düzeyde alan bağımlılığı göstermektedir.
Gelecekteki Araştırma Alanları
İleri araştırmalar için sorular özellikle ilgi çekicidir. Eğitim uygulamaları, farklı kültürel grupların üyelerinin farklılaşan dikkat odaklarını ve nedensellik teorilerini dikkate almalı mıdır? Bir kültürel grubun karakteristik özelliği olan bilişsel beceriler başka kültürel gruplara aktarılabilir mi? Ekonomik değişiklikler söz konusu kültürel-bilişsel sistemleri ne ölçüde değiştirebilir? Bu ve nedensel biliş hakkında diğer sorular gelecek yıllardaki araştırmalar için verimli bir araştırma zemini sunacaktır.
Yorumlar ()