Thomas W. Polger - Özdeşlik Kuramları

Özdeşlik kuramları, "duyumlar, beyin süreçleridir" iddiasını savunur. Zihinsel/psikolojik durum türlerinin beyin/sinirbilimsel durum türlerine özdeş olduğunu öne sürer. Yazıda özdeşlik kuramlarının bazı temel özellikleri açıklayıp iki ana itiraz şeklini kullanarak diğer görüşlerle kıyaslayacağım.

Özet

Özdeşlik kuramları, ‘duyumlar, beyin süreçleridir’ iddiasını savunan kuramlardır. Spesifik olarak, zihinsel/psikolojik durum türlerinin beyin/sinirbilimsel durum türlerine özdeş olduğunu savunurlar. Bu makalede çağdaş özdeşlik kuramlarının bazı temel özelliklerini seçecek ve açıklayacağım. Ardından bunlar, özdeşlik kuramlarına karşı en önemli iki itiraz şekli kullanılarak, var olan ana alternatiflerle karşılaştırılacak.

Özdeşlik kuramları, kabaca, ‘duyumlar, beyin süreçleridir’ iddiasını savunan kuramlardır. Spesifik olarak bu tür kuramlar, zihinsel şey türlerinin (durumlar, olaylar, süreçler veya nitelikler) beyin şey türlerine (sırasıyla durumlar, olaylar, süreçler veya nitelikler)[1] özdeş olduğunu ileri sürmektedir. Böyle bir kuram her zihinsel durum örneğinin bir beyin durumu olduğu şeklindeki daha az radikal iddiayı ima etmektedir. Eğer her zihinsel durum aynı zamanda bir ya da bir başka beyin durumu türünün fiziksel durumu olsaydı, aynı beyin durum türü bir daha asla ortaya çıkmasa bile bu iddia doğru olurdu. Ancak zihin-beyin özdeşliği kuramı, zihinsel ve sinirsel durum türlerinin özdeş olduğu şeklindeki daha radikal ve bazı kuramların ‘tikel özdeşlik’ kuramını desteklemelerine rağmen öne sürmekten kaçındığı iddiayı öne sürmektedir. Örneğin, Davidson’ın kuraldışı tekçiliği (1970) ve işlevsel özdeşlik durum kuramı (nam-ı diğer işlevselcilik) tarafından bu iddia reddedilir.

Bu makale özdeşlik kuramının güncel ifadelerini genel hatlarıyla açıklamakta, kuramı var olan en ciddi alternatiflerden ayırt etmekte ve kuram lehine ve aleyhine olan ana argümanları özetlemektedir[2].

1. Zihin-Beyin Tür Özdeşliği Teorisi

Özdeşlik kuramının eksiksiz tarihi başka bir günün konusu, ama çağdaş özdeşlik kuramının temellerinin Place (1956, 1960), Herbert Feigl (1958), ve Smart (1959) tarafından atıldığını söyleyebiliriz. Kuram sıklıkla (ama tartışmadan uzak olmaksızın) David Lewis (1966, 1970, 1972) ve David Armstrong (1968) ile ilişkilendirilmektedir. Yakın zamanlı veya güncel savunucular, Christopher Hill (1991), Janet Levin (1991), William Bechtel ve Robert McCauley (1999), Brian McLaughlin (2005); Hill ve McLaughlin (1999), John Perry (2001), David Papineau (2002), ben (Polger 2004) ve bir ihtimal Jaegwon Kim (1998, 2005)’i içermektedir[3].

Özdeşlik kuramı genellikle en başta bir duyum veya daha genel olarak, bilinçli zihinsel durum kuramı (Place 1956; Smart 1959) olarak geliştirilmiştir. Kuram, doğal olarak duyumlar ya da ‘ham hisler’ gibi mekân olarak onlara sahip olan sistemlere dayandığı akla yatkın olarak varsayılan zihinsel durumlara uygulanmaktadır; inanç gibi ayırt edilmesi dünyadaki var olan veya olması mümkün şeylerle ilişkilere bağlı olabilenlere değil. Bildik terimlerle açıklanacak olursa, özdeşlik kuramı ‘geniş’ değil de ‘dar’ zihinsel durumların açıklaması olduğunda en akla yatkın halini almaktadır (Wickforss 2007). Bununla beraber, özdeşlik kuramının savunucuları bütün hakiki zihinsel durumların dar veya dar bir bileşene sahip olduğunu savunabilir. Bu durumda, özdeşlik kuramı, zihinsel durum türlerinin alt kümelerinin birinden fazlasını açıklayacaktır.

Özdeşlik kuramından ‘fizikalizm’, ‘beyin durum teorisi’, ‘tür özdeşliği teorisi’, ‘indirgemecilik’, ‘a posteriori fizikalizm’ ve ‘şovenizm’ gibi çeşitli adlarla bahsedilmiştir. Bu adların her biri kuramın bazı yönlerini vurgulamaktadır, ama yanıltıcı da olabilmektedir. Önce bu çağrışımları göz önüne alacağız. Sonra özdeşlik kuramının davranışçılık, işlevselcilik, sözde indirgemeci-olmayan fizikalizm ve nitelik ikiciliği gibi başlıca çağdaş rakipleriyle nasıl ters düştüğünü (veya ters düşmesi istendiğini) göz önüne alacağız. Bu karşılaştırmaların göz önüne alınması bizi doğal olarak özdeşlik kuramı lehine ve aleyhine argümanlara götürecek.

1.1. Özdeşlik Kuramının Farklı Yüzleri

Özdeşlik kuramının aldığı herhangi bir ismin ima ettiği en önemli yönü zihinler (spesifik olarak zihinsel durumlar) ve beyinler (spesifik olarak beyin durumları) arasındaki ilişkiyi bir özdeşlik ilişkisi olarak ele alması olabilir. Özdeşlik kuramı zihinsel durumların beyin durumlarıyla özdeş olduğunu öne sürer – sadece onlarla ilişkili değil, kaynağının onlar olduğunu, onlar tarafından meydana getirildiğini, onlara eklendiğini vs. de. Özdeşlik kuramının zihinsel durumların ‘sadece’ beyin durumları olduğunu savunduğu söylenir. Ancak zihinsel durumların ‘sadece’ beyin durumu olması ikisinin özdeşliği söz konusu olmadan da mümkündür, örneğin Lynne Rudder Baker (2000)’ın kastettiği şekliyle onlar tarafından kurulması veya bundan farklıysa onlar tarafından meydana getirilmesi yoluyla.

Özdeşlik kuramının güncel savunucuları kuramı gayet ciddiye almaktadır. Öncüleri, yani Place ve Smart gibi, güncel özdeşlik kuramcıları da zihin-beyin özdeşliği iddiasını ‘su H2O’dur’ veya ‘şimşek elektriksel bir boşalmadır’ gibi bilimsel özdeşlik iddialarını örnek alarak geliştirmektedir. Place ve Smart gibi onlar da böyle bilimsel özdeşlikleri analitik veya a priori olarak bilinebilir değil, a posteriori olarak keşfedilmiş ve kuramlaştırılmış saymaktadır. Ancak Place ve Smart zihin ve beynin özdeşliğinin olumsal olduğuna inanırken pek çok filozof, Kripke (1972)’nin a posteriori özdeşlik tümcelerinin her şeye rağmen zorunlu olabileceği iddiasını kabul etmektedir[4]. Çoğu güncel özdeşlik kuramcısı bu buluştan yararlanmakta ve zihin-beden özdeşliklerinin hem zorunlu hem de sadece a posteriori bilinebilir olduğunu varsaymaktadır. Bu nedenle, bu görüş bazen ‘a posteriori fizikalizm’ olarak adlandırılmıştır, ki bu isim aslında ‘a posteriori zorunlu fizikalizm’in kısaltılmış halidir[5].

Söz konusu özdeşlikler şeylerin türleri arasındaki özdeşliklerdir: bu nedenle, kuram, zihin-beden ‘tür özdeşliği’ kuramı olarak adlandırılmıştır. Su ile H2O arasındaki veya şimşek ile elektriksel boşalım arasındaki özdeşlikler tür özdeşlikleridir, ayrıca a posteriori ve zorunludur. Su türünün her üyesi zorunlu olarak H2O türünün bir üyesidir; bu iki tür özdeştir. Buna karşıt olarak, masamdaki her nesne o veya bu tür bir fiziksel nesneyken, (farz-ı muhal) masamın üstündeki şeyler türünün bütün üyelerine zorunlu olarak sahip olan tek bir fiziksel nesne türü bulunmamaktadır. Öyleyse, su türü bir fiziksel töz türüne (yani H2O’ya) özdeşken, masamın üstündeki şeyler türü hiçbir fiziksel nesne türüyle tür özdeşliği ilişkisine sahip değildir. Eğer zihin-beyin özdeşliği kuramı doğruysa zihin-beyin ilişkisi su ile H2O arasındaki gibidir: durumlar ile beyin süreçleri arasında tür özdeşliği bulunmaktadır.

Bazen, hatalı olarak, özdeşlik kuramının düşünen her şeyin ‘tamamen’ bizimki gibi bir beyne veya ‘tamamen’ bizimki gibi beyin durumlarına sahip olmasını gerektirdiği söylenir[6]. Eğer bu onların beyinleri veya beyin durumlarının bizimkilerin tıpkısı olmasının zorunlu olduğu anlamına geliyorsa bu çılgınca bir görüştür. Zorunlu olan onların tür olarak ‘tamamen’ bizimkiler gibi olmasıdır, ki bu da sadece onların aynı türden olduğunu söylemektir. Aynı türden şeyler o türün karakteristik özelliklerine sahip olmalıdır, ama bu o şeylerin birbirinin tıpkısı olmasını gerektirmez[7]. Bu, zihne sahip olan her şeyin birbirinin tıpkısı olması şartından daha az radikal ve daha makul bir şarttır.

Hilary Putnam (1975a,b) özdeşlik kuramından ara sıra ‘fizikalizm’ olarak bahsetmiştir. Şimdilerde ‘fizikalizm’ hem daha kapsamlı hem de daha genel teorilerden bahsetmek için kullanılmaktadır. Fizikalizm sadece zihinler değil, bütün şeylerin doğası üzerine kapsamlı bir yaklaşımdır. Özdeşlik kuramının ‘zihin üstüne fizikalizm’e eşdeğer olduğunu söylememiz bile mümkün değildir. Çünkü fizikalizm bazı şeyler ile fiziksel şeyler arasında özdeşlik ilişkisi olduğu iddiasıyla sınırlı değildir: kökensel bağlılık da olabilir, gerçekleştirme de, başka bir ilişki de (Melnyk 2003, 2008; Ney 2008). Yani özdeşlik kuramları geniş anlamda fizikalist zihin kuramlarıyken ve ayrıntılı anlamıyla fizikalizmle uyumluyken güncel fizikalizmle aynı kapsama sahip değildir.

Putnam (1967) da özdeşlik kuramı zihinsel durumları beyin durumlarıyla özdeşleştirdiği için bu kuramdan ‘beyin durum kuramı’ olarak bahsetmiştir. Bu zihinsel durumların varlığını kabul etmeyi bile reddeden davranışçılık ve zihinsel durumları insan beyinlerinde olumsal olarak gerçekleşen ‘soyut’ işlevsel durumlarla özdeşleştiren işlevselcilikle ters düşer. Özdeşlik kuramından bir ‘beyin durum’ kuramı olarak bahsetmek ‘durumlar beyin süreçleridir’ şeklindeki temel iddiayı vurgulamaktır. Ancak kafa karışıklığı hâlâ mümkündür. Birincisi, söylendiği üzere, gerçekleştirme kuramları da zihinsel durumların beyin durumları olduğunu söylemektedir, ama onlar zihinsel durum türlerini onların sinirsel veya ‘fiziko-kimyasal’ özellikleri yoluyla değil işlevsel olarak ayırt etmektedir. Eğer zihinsel durumlar bilgisayar programlarının durumları gibi beyin tarafından uygulanan hesaplamalı durumlarsa hâlâ kelimenin bir anlamıyla ‘sadece’ beyin durumlarıdır. Bilgisayar programları, tamamen alışılageldik şekliyle, onları uygulayan aygıtlardaki fiziko-kimyasal süreçlerden ‘daha fazlası değildir’. Ancak hesaplamalı işlevselcilik kuramı bir özdeşlik kuramı değildir.

Fiziko-kimyasal özelliklerin kendileri işlevsel olarak ayırt ediliyorsa az önce bahsedilen ayrımın geçersiz olabileceği endişesi bir kenara, diğer olası kafa karışıklıkları hâlâ söz konusudur. İkincisi, özdeşlik kuramları spesifik olarak durumlar değil de nitelikler, olaylar veya süreçler yönünden ele alınırsa daha iyi açıklanabilir. Genellikle, beyin durumları ve zihin durumları hakkında memnuniyetle gevezelik eden (benim gibi) özdeş kuramcıları ‘durum’ kavramını durumlar ontolojisi bağlamında değil, yurt tutucu olarak kullanırlar[8].

‘Durum’ ile ne kastedilirse kastedilsin, sıradaki sorun, Bechtel ve Mundale (1999: 177)’in bahsettiği gibi, ‘beyin durumu kavramı filozofun kurgusundan ibarettir’. Bu, onların dediğine göre, ‘sinirbilimcilerin aynı beyin bölümündeki veya parça kümesindeki aktiviteyi ifade etmek için kullandıkları kavrama daha yakın bir kavramdır’. Bu son iddia doğru olabilir, ama özdeşlik kuramcısı sinirbilimsel düzeltmeyi kabul etmek için acele etmemelidir. Gerçekte, özdeşlik kuramcısı için ‘beyin durumları’ beyinlerin – aslında, sinir sistemlerinin, belki bedenlenmiş sinir sistemlerinin – çalıştığı anlaşılan herhangi bir bölümünü ifade eden öylesine bir deyimdir[9]. Tam da bu yüzden Place (1956)’in C-fiber ateşlemesi örneği empirik olarak yetersiz olsa da hayatta kalmıştır. Kabaca, özdeşlik kuramcıları beyinlerde, saatlerdeki dişlilerin, canlılardaki organların vb. oynadığı açıklayıcı rolle aynı rolü oynayan her şeyi ifade etmek için "beyin durumları" kavramını kullanmaktadır. Ancak, beyinler çok karmaşık elektrokimyasal sistemler olduğu için ‘beyin durumları’ için dişlilerden bahseder gibi bahsedilemez. Özdeşlik kuramcıları kavramın çağdaş anlamına yakın bir şekilde mekanisttir (Machamer, Darden ve Craver 2000). Ancak, beyinlerin ne tür mekanizmalar olduğuna dair herhangi bir özel görüşe önceden bağlı kalmaları gerekmez – sonuçta bu, sinirbilimin konusudur.

Bu bizi özdeşlik kuramının zihin hakkındaki indirgemecilikle eşdeğer olup olmadığı şeklindeki tartışmalı soruya getiriyor. Kısa cevap hayır; pek çok kuramcının özdeşlik kuramına ‘indirgemecilik’ deyip geçmesine ve indirgemeci zihin kuramının özdeşlik kuramı olduğunu varsaymasına rağmen. İndirgemecilik konusu geniş olduğu ve iyi çalışıldığı için özdeşlik kuramı ile bazı ana hatlarıyla indirgemecilik arasındaki ilişkiyi ele alarak doğrudan konuya gireceğim[10].

  1. Özdeşlik kuramı, eğer ‘indirgemecilik’ klasik anlamıyla anlaşılırsa indirgemecidir. Bu da zihinlerin kendi başlarına sui generis varlıklar [entity], yani zihinler, ruhlar veya res cogitans olmadıkları görüşüdür. Eğer sui generis olsalardı ontolojik olarak kendileri dışında hiçbir şeye bağlı olmazlardı veya hiçbir şey tarafından belirlenmezlerdi (ve epistemik olarak kendileri dışında hiçbir şeyle açıklanamaz veya anlaşılamazlardı). Zihinler bağımsız varolanlar olurdu. Klasik indirgemecilik zihinlerin bu anlamda sui generis olduğunu reddeder; özdeşlik kuramı da bu anlamda indirgemecidir. Ancak, zihinlerin doğasına dair diğer ciddi teorilerin çoğu da öyledir, ki bu da özdeşlik kuramının ‘indirgemecilik’ adını alması için bu özelliğin tek başına yeterli olmadığını gösterir – ikisi eşdeğer değildir.

  2. Biraz dar kapsamlı olarak: eğer ‘indirgemecilik’ yaklaşımının anlamı zihinler beyinler veya fiziksel şeylerden ‘daha fazlası değildir’ ise özdeşlik kuramı kesinlikle indirgemecidir. Ancak, işlevselci kuramlar ve gerçekleştirme kuramları da öyledir; ve hatta davranışçılık da. Her biri zihinlerin, onlar artık her neyse, beyinler gibi fiziksel şeylere bağlı olduğunu veya bunlarla açıklandığını savunur. O halde hepsi zihinlerin birtakım varlıklara [entities] bağlı olduğunu, ama yine de bir şekilde onların bağımlı oldukları varlıklardan 'daha fazlası’ olduğunu savunan belirimci kuramlarla ters düşer. Özdeşlik kuramı bu belirimci iddiayı reddeder. İşlevselci ve gerçekleştirmeci kuramlar özdeşlik kuramından bağlılık ilişkisi veya açıklayıcı ilişkinin özdeşlik olduğunu reddetmeleri bakımından ayrılırlar; ancak hepsi beynin fiziksel şeylerden 'daha fazlası’ olmadığı konusunda bir şekilde anlaşır. Öyleyse, söylendiği üzere, özdeşlik kuramcısı olunmadan da indirgemeci olunabilir. İkisi eşdeğer değildir.

  3. ‘İndirgemecilik’ ile kastedilen bir bilimin (örneğin psikoloji) kuram, kavram veya açıklamalarının başka bir bilimin (örneğin sinirbilim) kuramları, kavramları veya açıklamalarıyla nasıl ilişkili olduğuna dair spesifik bir tez ise özdeşlik kuramı yine indirgemecilikle eşdeğer değildir[11]. Çünkü böyle bazı teorik ilişkiler temelinde bir özdeşlik kuramını savunmak mümkündür (mesela Lewis 1970, 1972; Bickle, 1998), ama aynı zamanda gerçekleştirme kuramlarından veya işlevselci kuramlardan biri de savunulabilir. Zihne dair ontolojik bir açıklama olarak özdeşlik kuramını savunurken teoriler, kavramlar, kanunlar, açıklamalar veya bilimler gibi içlemsel ve sosyolojik olarak olumsal varlıklar [entities] arasında sistematik bir ilişki olup olmadığı sorusunu cevaplamakla ilgilenmemek gayet mümkündür.

  4. Son olarak, ‘indirgemecilik’ ile bazen ‘mikroindirgemecilik’ olarak bahsedilen büyük şeylerin küçük şeylerle tamamen açıklanabileceği ve böylece inançların sinirsel aktivite veya sinaptik aktivite veya protein senteziyle (veya… diye en küçük beyin bölümüne kadar gider) tamamen açıklanabileceği şeklindeki görüş kastedilir. Özdeşlik kuramcıları sıklıkla mikroindirgemecidir. Ancak özdeşlik kuramcısı bu anlamda indirgemeci olmak zorunda değildir. (Aynı şekilde, mikroindirgemeciler büyük şeylerin küçük şeyler tarafından meydana getirildiği düşüncesinin en iyi seçenek olduğunu düşünebilirler.) Daha önce bahsedildiği gibi, özdeşlik kuramcısı ‘beyin durumları’ küçük mü, büyük mü, yoksa ikisi birden sorusuna karşı pekala tarafsız kalabilirler. Zihinsel durumlar bütün beyinlerin, sinir sistemlerinin durumları, sinapsların durumları, "büyükanne sinirleri" veya tamamen başka bir şey olabilir. Hatta hepsinden biraz da olabilirler. Mikroindirgemecilik isteğe bağlıdır, ama zorunlu değildir. Bu yüzden özdeşlik kuramcılarını kelimenin çağdaş anlamına yakın bir şekilde mekanistler olarak düşünmenin en iyisi olduğunu söylüyorum (Machamer, Darden ve Craver 2000).

Literatürde ‘indirgeme’ başka pek çok anlamda kullanılmaktadır, ama bu dört anlam özdeşlik kuramına en çok uygulananları kapsamaktadır. Bazıları için özdeşlik kuramının indirgemecilikle eşdeğer olmaması şaşırtıcı olabilir, özellikle kuramın savunucuları 1980 ve 1990’lar boyunca kuramı herkese indirgemeci olarak tanıttığı için, ki kuram bazen hâlâ aynı şekilde anlatılmaktadır. Ancak güncel olarak vurgulanan husus özdeşlik kuramının indirgemeci tezlerin geniş bir kısmıyla uyumlu olmasına rağmen onlarla eşdeğer olmamasıdır.

Özdeşlik kuramı beyin durumlarının doğası ve zihinlerin belirli bir anlamda beyinlere indirgenebilir olup olmadığı konularında nötr olabilse de hakikaten zihinsel durumların sadece beyne veya beyin-benzeri organlara sahip olan şeylerde ortaya çıkabileceğini şart koşar gibi görünmektedir. Bu nedenle, özdeşlik kuramı bazen ‘şovenizm’ (Block 1978) adıyla alaya alınmaktadır, çünkü zihinsel durumların (ve psikolojinin uygulanmasının) mevcut ve öngörülebilir bilgisayarlar, karşılaşabileceğimiz hava basınçlı veya gaz formundaki uzaylılar veya balinalar tarafından yutulmuş tahta kuklalar gibi beyne sahip olmayan şeylere atfedilmesini meşru saymamaktadır. Özdeşlik kuramı tabii ki tek şovenist teori değildir. Her halükarda, özdeşlik kuramcılarının geneli kuramın bu sözümona sınırlılığından dolayı pek kaygı duyacak değildir. Şovenizm suçlaması özdeşlik kuramının gerçek zihinleri gerçekte olduğundan az sayıda gösterdiği anlamına gelir, öyleyse özdeşlik kuramının açıklayamayacağı birkaç hakiki zihne sahip şey örneği bulmak bu eleştiride bulunanların görevidir. Eğer bir gün hakikaten zihne sahip bir bilgisayar, hava basınçlı veya gaz formundaki uzaylı veya tahta kuklanın mevcut olduğuna inanmak için güçlü nedenlerimiz olursa bu (a) beyin durumu (veya, bu durumda, beyin) kavramını gözden geçirme ve bu kavram böyle şeylere sürpriz bir şekilde uygulanabilir mi görme ve (b) özdeşlik kuramının doğru olup olmadığını sorgulama nedenimiz de olacaktır. Ancak tek başına bir gün böyle şeyleri keşfedebileceğimiz olasılığı – örneğin, onların ortaya çıkmadığının a priori bilinebilir olmadığı gerçeği – olağanüstü bir zorluk teşkil etmiyor[12]. Özdeşlik kuramı bu anlamda şovenisttir, düşünen gaz formunda şeyler keşfedeceğimizden cidden şüphe eder, çünkü böyle şeylerin olabileceğinden şüphe eder. Biz özdeşlik kuramcıları hatalı olabiliriz. Ancak özdeşlik kuramcılarının yanılabilirliği özdeşlik kuramının ismini lekelemez.

1.2. Rekabet

Özdeşlik kuramının kıyaslandığı, rekabet halindeki temel zihin kuramları: davranışçılık, işlevselcilik, indirgemeci-olmayan fizikalizm ve nitelik ikiciliği[13]. 1950’lerde özdeşlik kuramının ilk formüle edildiği sıralarda en ciddi rakibi bugünlerde pek de ciddi bir alternatif sayılmayan davranışçılıktı. İndirgemeci-olmayan fizikalizm, şimdilik, zihinsel durumların beyinler veya bedenlerin fiziksel durumlarına bağımlı olduğunu ve eklendiğini, ama bu fiziksel durumlara özdeş olmadığını savunan kuram olacak. Kökensel bağlılığın bu ilişkiye pozitif bir açıklama getirmediği, sadece böyle bir açıklamanın nasıl gözükeceğini özetlediği bariz bir hale geldi (Kim 1998). İndirgemeci-olmayan fizikalizmin işe yarayan tek açıklamaları işlevselciliğin (nam-ı diğer gerçekleştirmecilik) versiyonları ve(ya) biraz eşeleyince nitelik ikiciliğinin versiyonları olduğu ortaya çıkan açıklamalar. Öyleyse şimdilik indirgemeci-olmayan fizikalizmi işlevselcilik ve nitelik ikiciliğine özdeş kılacağım.

İşlevselcilik ve nitelik ikiciliğinin ikisi de özdeşlik kuramına karşı iki ana itirazın birinden sakındıklarını iddia etmektedir. Her iki itiraz hattı da özdeşlik kuramının başarısız olduğunu, çünkü zihinsel ve sinirbilimsel türler arasındaki ilişkinin aslında (onlara göre) olumsal olmasına rağmen zorunlu olmasını gerekli kıldığını savunurlar. Ancak bu iki argüman biraz farklı olumsallıklara işaret eder ve bu nedenle biri işlevselcilik, diğeri nitelik ikiciliği tarafından önerilen biraz farklı çözümleri destekler. Bu iki görüşün sunduğu alternatifleri en iyi şekilde, çözüm olarak sundukları sorunları inceleyerek anlayabiliriz.

2. Özdeşlik Kuramına Karşı Argümanlar

Özdeşlik kuramına karşı iki ana argüman bulunmaktadır[14]. İkisi de zihinsel ve sinirsel durum türleri arasındaki ilişkinin özdeşlik kuramının gerektirdiği gibi zorunlu değil olumsal olduğunu gösterme amacı güder. Birinci argüman, çoklu gerçekleştirmeciliğin argümanı, zihin-beyin ilişkisinin nomolojik[15] olarak olumsal olduğunu savunur. İkinci argüman, düşünülebilirliğin argümanı, zihinler ve beyinler zorunlu ve nomolojik olarak ilişkili olsa bile mantıksal ve metafiziksel olarak bağımsızdır der.

2.1. Çoklu Gerçekleştirme ve Gerçekleşebilirlik

Özdeşlik kuramına karşı en çok bilinen ve en etkili argüman Hilary Putnam (1967)’ın eserinden türeyen çoklu gerçekleştirme argümanıdır. Putnam ağrı gibi zihinsel durumlara insanlar, köpekler, ahtapotlar ve diğer dünyalı yaratıkların sahip olabileceğini düşünmüştür. Bu yaratıklar sinirsel olarak farklı gözüktüğü için zihinsel durum türü ağrı tek bir sinirsel durum türüyle özdeş kılınamaz gibi gözükmektedir. Putnam’a göre, dünyalı yaratıkların hepsi ağrı içindeyken ortak beyin durumlarına sahip olsalar bile böyle olması gerektiği şeklinde bir doğa kanunu kesinlikle yoktur. Dolayısıyla, özdeşlik kuramı yanlıştır[16].

Putnam’ın sonradan Fodor (1974) ve Kitcher (1982)’ın indirgemecilik karşıtı argümanlarında detaylandırılan akıl yürütmesi çoğu filozofu özdeşlik kuramının kurtarılamaz olduğuna ikna etmiştir. Çoklu gerçekleştirmenin indirgemeciliğin bazı versiyonlarıyla uyumlu olup olmadığına dair hararetli bir tartışma sürse de özdeşlik kuramıyla uyumlu olmadığı bariz gözükmüştür. Putnam’ın çoklu gerçekleştirme fenomeninin özdeşlik kuramını çürüttüğü iddiası makalesinin yayımlanmasından 40 yıl sonra bile zihin felsefesinde kabul edilen bir görüştü. Ancak son yıllarda, çoklu gerçekleştirme argümanı saldırıya uğradı. Bununla iligli kabaca üç çeşit mesele vardır.

Birincisi, çoklu gerçekleştirmenin doğru bir şekilde tanımlanmış bir özdeşlik kuramıyla, örneğin zihinsel durumlar ve beyin durumlarını uygun küçüklükteki bir ölçekte ayırt eden bir versiyonuyla çelişmediği şeklindeki süregiden endişe. Bu görüşün klasik versiyonları zihin-beyin özdeşliklerinin türe-özgü olabileceğini ileri sürenlerdir: köpeklerde ağrı x, ahtapotlarda ağrı y, insanlarda ağrı z ve böyle devam eder (Lewis 1969, 1980; Kim 1972, 1989). Düşünen şeylerin doğru gruplandırması biyolojik türlerden daha geniş veya dar da olabilir (Polger 2002). İki durumda da özdeşlik kuramını savunmak için bu strateji psikolojik türler arasında ek ayrımlar oluşturarak işlemektedir.

İkincisi, bizimkilere benzer zihinsel durumlara sahip olduğunu düşündüğümüz yaratıklar arasında sinirsel çeşitliliğin kapsamı hakkında empirik şüpheler bulunmaktadır. Putnam’ın insanlar ile ahtapotlar arasında büyük anatomik farklılıklar bulunduğu gözleminin bu yaratıklar arasında geniş sinirsel çeşitlilikler bulunduğu iddiasını pek az desteklediği açık gözükmektedir. (Yumuşakların zihinsel durumları hakkında duyduğu güveni de merak edebiliriz.) Yakın zamandaki yazarlar sinirsel farklılığın kanıtının en iyi ihtimalle kesinlikten uzak olduğunu ve sinirbilimlerin tarihi ve pratiklerinin çeşitlilikten çok yakınsaklık ve sınırlılık öngördüğünü savunmaktadır (Bechtel ve Mundale 1999; Shapiro 2004; Polger 2009a). Çoklu gerçekleştirmenin yaygınlığının abartılmasının bir nedeni psikolojik ve nörolojik türlerin eşleşen ayrıntı düzeyinde ayırt edilmemesi olması olabilir: Psikolojik durumlar kabaca, sinirsel durumlar ise incelikle ele alınırsa birden fazla sinirsel durum türü tek bir psikolojik türüne karşılık geliyormuş (Bechtel ve Mundale 1999) ve böyle zihinsel durumlar çoklu gerçekleştirilmiş gibi gözükebilir. Ayrıntılar eşleştiğinde sonuç olarak bire bir eşleşmeler bulabiliriz. Sahiden, böyle bir uyum bulacağımız, bilişsel ve beyin bilimlerinin gelecekteki çalışmalar için önemli geçici bir kabul olabilir (Bechtel ve McCauley 1999).

Ancak, ayrıntıların eşleşmemesi suyu bulandıran tek mesele değildir. Çoklu gerçekleştirmeye üçüncü ana türden itiraz, çoklu gerçekleştirme için ne kadar ve ne tür sinirsel çeşitlilik lâzım olduğunu sorgulamaktadır. İki yaratık arasındaki her farklılık çoklu gerçekleştirmenin bir örneği (veya kanıtı) sayılmaz (Shapiro 2000, 2004; Polger 2009a). Bazı psikolojik farklılıklar psikolojik türde farklılıklara yol açarken bazıları açmaz. Bazı sinirsel farklılıklar psikolojik kategorizasyonla ilişkilidir, bazıları değildir. Çoklu gerçekleştirme psikolojik türdeki benzerliğin sinirbilimsel türdeki ilişkili farklılıklarla birleşmesini gerektirir (Shapiro 2000, 2009; Polger 2009a,b). Bunu çözümlemek karmaşık bir iştir, geriye çoklu gerçekleştirmenin gerçekleşmesi için gerekli koşulların tam formülayonuna ve çoklu gerçekleştirme için ileri sürülen kanıtların gücünü nasıl kanıtlayacağına dair pek çok soru kalır.

Çoklu gerçekleştirme argümanını kabul eden ve aynı zamanda zihne dair geniş anlamda fizikalist görüşlerine bağlılıklarını sürdürmek isteyenler için çözüm işlevselci bir kuramı kabul etmektir. İşlevselciliğe göre, zihinsel durum türleri fiziksel veya beyin durum türleri tarafından meydana getirilir, ama onlara özdeş değildir[17]. Bu, zihin-beden ilişkisinin bire-çok ve nomolojik olarak olumsal olmasına izin verir; öyleyse işlevselciler zihinsel durumların çoklu gerçekleştirmesini kolayca açıklayabilir. Zihinsel durumlar beyin durumları tarafından gerçekleştirildiği için ortaya çıkan görüş ontolojik olarak fizikalisttir. Bu kombinasyon, sürdürülebilirse, çok güçlüdür[18].

2.2. Düşünülebilirlik Argümanları

Özdeşlik kuramına karşı ikinci önemli argüman zihin durumlarıyla beyin durumlarının düşünülebilir ayrılığıdır. Bu argümanlar Descartes’ın töz düalizmini ileri sürmek için kullandığı sezgi ve yargılardan pek farklı değildir. Ancak çağdaş filozoflar argümanlarını farklı şekillerde geliştirmektedir.

Saul Kripke (1972) zihinsel durum türleriyle beyin durum türlerinin diğer bilimsel özdeşliklerin örüntülerine uymadığını, dolayısıyla özdeş olmadıklarını savunur[19]. Joseph Levine (1983), Kripke’nin sorunu abarttığını söyleyerek cevap verir, ama özdeşlik kuramının zihinsel ve fiziksel durumlar arasında bir ‘açıklama boşluğu’ bıraktığına katılr. Son yıllarda, bu argüman stratejisi David Chalmers (1996; Chalmers ve Jackson 2001) tarafından en güçlü şekilde izlenmiştir. Chalmers felsefi zombilerin – insanların tıpkısı olan, ama bilinçsiz yaratıklar – a priori düşünülebilirliğinden yararlanarak zihinsel durumlar ve beyin durumlarının tür olarak özdeş olmadığını savunmuştur[20]] Özdeşlik kuramcısı, Chalmers’a zombilerin imkânsız olduğunun a priori bilinebilir olmadığı, yani düşünülebilir oldukları konusunda katılacaktır. Ancak özdeşlik kuramcısı, söylendiği üzere, zihin-beyin özdeşliğini a posteriori bir mesele olarak kabul eder. Anlaşmazlığın özü a posteriori bir ilişkinin hakiki özdeşlikle bağdaşıp bağdaşmadığı veya bunun zombilerin gerçekten mümkün olduğunu ve bu nedenle zihinsel nitelikler ve beyin niteliklerinin aslında ayrı olduğunu gösterip göstermediğindedir[21].

Genel olarak düşünülebilirlik argümanlarının doğruluğu çağdaş filozoflar için kritik bir sorudur (Evnine 2008). Düşünülebilirlik argümanları özdeşlik kuramlarına özgün zorluklar çıkarsa da bunlar genel anlamda fizikalizme yöneliktir. Öyleyse özdeşlik kuramcısının düşünülebilirlik argümanları üzerine kurulu itirazlara cevap vermek için özel olarak hazırlanmasının ne derecede gerekli olduğu muğlaktır.

Eğer zihinsel nitelikler ve beyin nitelikleri düşünülebilirlik argümanlarının iddia ettiği (ve işlevselcinin de kabul ettiği) gibi bağımsızsa geriye kalan seçenek olarak nitelik ikiciliği pekala kabul edilebilir (Chalmers 1996). Bu kabulün bazı nahoş sonuçları vardır, özellikle zihinsel durum veya niteliklerin epifenomenal veya gölge fenomenler olması. Ancak Sherlock Holmes’ün de dediği gibi, ‘imkânsızı aradan çıkardığında geriye kalan, ne kadar ihtimal dışı olursa olsun, hakikat olmalıdır.’ Yine de, epifenomenalizm o kadar sorunlu görülür ki ondan ne pahasına olursa olsun uzak durulmalıdır.

3. Özdeşlik Kuramı Lehine Argümanlar

Birkaç filozof zihin-beyin özdeşliğinin diğer teorik kabuller tarafından içerildiğini düşünmüştür (Lewis 1972). Bazıları onu geçici bir kabul olarak görmektedir (Bechtel ve McCauley 2000) veya bir varsayım (Perry 2001). Çoğu ise özdeşlik kuramının basitlik mülahazaları göz önünde bulundurularak, en iyi açıklamaya çıkarım yoluyla veya kuram zihinsel durumların nedensel güçlerine dair en iyi yaklaşımı sunduğu için desteklendiğini düşünmektedir[22].

Basitlik argümanı Smart’ın çığır açan makalesinde (1959) kullanıldı. Smart, Place’in özdeşlik kuramının empirik bir hipotez olduğu iddiasını reddetti ve onun yerine özdeşlik kuramını, kuramın zihin ve beynin ilişkili olduğunu, ama özdeş olmadığını savunan rakiplerine karşı destekleyenin parsimoni yasası olduğunu savundu. Parsimoni mülahazaları David Lewis (1966: 17)’in özdeşlik kuramını savunma hikâyesinin bir parçasıdır. Lewis burada der ki,

Herhangi bir (tür) deneyimin tanımlayıcı özelliği nedensel rolü, çoğu bildik neden ve sonuçlarının belirtileridir. Ancak biz maddeciler analitik zorunluluk olarak deneyime ait olan bu nedensel rollerin aslında belirli fiziksel durumlara ait olduğuna inanırız. Bu fiziksel durumlar deneyimlerin tanımlayıcı karakterine sahip olduğu için onlar deneyimler olmalıdır.

Lewis fiziksel durumların ‘deneyimlerin tanımlayıcı karakteri’ne sahip olduğu gerçeğinin en basit açıklamasının onların deneyimlerle özdeş olması olduğunu düşünür. Bu açıkça basitliğe başvurmaktadır.

Özdeşlik kuramını savunmak için en iyi yol, dolambaçsız parsimoni argümanı değildir muhtemelen. Pek çok çağdaş özdeşlik kuramcısı, en iyi açıklamaya doğru çıkarım yapmaya dayalı daha kapsamlı bir savunmanın bir parçası olarak, basitlik veya parsimoni mülahazalarına başvurmaktadır (Hill 1991; Block ve Stalnaker 1999; McLaughlin 2007)[23]. Bu akıl yürütmeye göre, gözlemlenmiş bir fenomenin en iyi açıklaması, örneğin, zihinsel durumlar ve beyin durumları arasında gözlemlenmiş ilişkiler, psikolojik ve sinirbilimsel kuramların başarısı, nöroanatomi veya bilişsel sinirbilimin başarısı vs., zihinsel durum türlerinin beyin durum türleriyle özdeş olmasıdır. Bir açıklamayı diğerlerine göre daha iyi veya en iyi yapanın ne olduğu zor bir meseledir, ama empirik yeterlilik, basitlik, verimlilik mülahazaları ve diğerleri topyekün baskı yapabilir. (Sahiden, basitlik argümanı en iyi açıklamaya çıkarımın bir versiyonu/özel bir örneğinden ibaret olabilir.) Bu akıl yürütmenin detayları farklılık göstermekte ve genel stratejinin doğruluğu da nadiren sorgulanmaktadır (örneğin, Kim 2005). Ancak en iyi açıklamaya doğru çıkarım yapmanın, çağdaş özdeşlik kuramcılarının kullandığı ana tartışma stratejisi olduğunu söylemek uygundur.

Son olarak, bazı özdeşlik kuramcıları görüşlerini Kim (2005)’in adlandırdığı şekliyle nedensel argümanlara başvurarak savunmaktadır. Bu argümanların ana fikri, özdeşlik kuramının zihinsel durumların nedensel gücüne dair tatmin edici bir açıklama getiren tek kuram olmasıdır. Çünkü sözde nedensel dışlama argümanları, zihinsel ve fiziksel durumların zorunlu olarak bağlantılı olduğunu savunmayan herhangi bir kuramın zihinsel epifenomenalizm ya da yaygın aşırı belirlenime yol açacağını gösteriyor gözükmektedir (Kim 1998, 2005; ayrıca bkz. Bennett 2007). Bu argümanlar çağdaş özdeşlik kuramcıları arasında da pek yaygındır, ama böyle nedensel argümanların, akıl yürütmenin en iyi açıklamaya çıkarımının özel bir örneğinden ibaret olduğu anlaşılmalıdır. Bunlar özdeşlik kuramının, zihinsel nedensellik fenomeninin en iyi açıklamasını sunduğunu savunmaktadır.

Jaegwon Kim (2005) sade haliyle en iyi açıklamaya çıkarım stratejisinin başarısız olduğunu savunmuştur, çünkü özdeşliklerin doğru varsayılması yeni açıklamalar getirmemize değil, sadece halihazırda var olanları tekrar etmemize izin vermektedir. Ancak, Kim açıklamanın doğasına dair büyük varsayımlarda bulunuyor gibi gözükmektedir. Spesifik olarak nedensel açıklamaların biraz güncellenmiş tümdengelimsel-nomolojik bir modeldeki hallerini gibi gözükmektedir (ayrıca bkz. Kim 1999) ve bu modeli reddetmek için bolca sebep bulunmaktadır (örneğin, Woodward 2003). Pek çok özdeşlik kuramcısı bu mülahaza karşısında kayıtsız kalacaktır.

Kim ayrıca, nedensel argümanların tamamen başarılı olacağını düşünmemektedir. Öyle olsa bile özdeşlik kuramcısı diğer yaklaşımların hepsinden daha başarılı olabilir çünkü birçok özdeşlik-dışı kuram zayıflatılmış bir nedensel güç kavramına başvurmaktadır; örneğin nedensel ilgililikte (misal, Jackson ve Petit 1990) olduğu gibi. Öte yandan, nedensel argümanın çok güçlü bir nedensellik anlayışını ön varsayıp varsaymadığı pekala sorgulanabilir ve daha ılımlı bir yaklaşımın görünürdeki zorluğu giderip gidermeyeceği de pekala merak edilebilir.

4. Mevcut Durum

Özdeşlik kuramı şimdilerde kısmi olarak dirilmiştir, ama kuramın hâlâ azınlıkta olduğu barizdir. Çoklu gerçekleştirilebilirliğin kanıtının çantada keklik görülemeyeceği oldukça açık hale gelmiştir, ama bu kanıtın beklenen ölçülere hakikaten uyacağı pek de açık değildir[24]. Değişkenliğin her türünün çoklu gerçekleştirme örneği sayılmadığı açık hale gelmiştir, ama tam olarak hangi türlerin sayıldığı pek de açık değildir. Belki hepsinden önemlisi, özdeşlik kuramının 1960’lardan 1980’lere felsefeyi domine eden alternatifleri kendi sorunlarıyla boğuşmaktadır, ki bu da özdeşlik kuramına tekrar bir bakış atmak için yeterli bir sebeptir.

Kapatırken, özdeşlik kuramına dair değerlendirmenin sonraki aşamalarını etkileyecek ana açık hususların bazılarını ortaya koymak istiyorum.

  1. Nitelik ikicilerinin öne sürdüğü zihin-beyin tür özdeşliklerine düşünülebilirlik itirazı ne kadar endişe vericidir? İlişkili olarak, sözde a posteriori bilimsel özdeşliklerin durumu genel olarak nedir? Bu mesele özdeşlik kuramına dair tartışmadan çok daha ötesine uzanır, ama ondan daha az önemli değildir.

  2. Psikolojik ve sinirbilimsel durumları ayırt etmenin akla yatkın ve çoklu gerçekleştirmenin oluşturduğu tehditten sakınan yolları var mıdır?

  3. Özdeşlik kuramının ciddi alternatifleri nelerdir? Spesifik olarak, zihnin gerçekleştirme kuramı tam teşekküllü haliyle neye benzer?[25]

  4. Özdeşlik kuramı Jackson (1998)’ın ‘ciddi metafizik’ yaklaşımı gibi kapsayıcı bir ontoloji çerçevesinde değerlendirilmek zorunda mıdır? Veya özel bilimlerin genel bir kuramının çerçevesi daha uygun bir bağlam mı sağlar? Dikkate alınacak diğer perspektifler var mıdır? Böyle bir ya da daha fazla çerçeve entegre edilebilir mi? Veya belki de bilimlerin ontolojisinin sorularına dair tikelciliğin bir türünü tercih etmeliyiz?

  5. Özdeşlik kuramı duyusal fenomenlere uygulandığında en makul halini alır. Bir özdeşlik kuramı intensiyonalite (içlemsellik) ve bedenlenme için en iyi açıklamayı nasıl getirebilir?

Bunlar ciddi sorular. Ancak zihinlerin doğasına dair diğer herhangi bir kuramın yüz yüze kaldığı sorulardan daha ürkütücü değiller. Öyleyse, tıpkı Mark Twain'in de söylediği gibi, bunlardan çıkarılacak en önemli ders, özdeşlik kuramının öldüğüne dair söylentilerin halen fazlaca abartılı olduğudur.


  1. Bundan sonra, çeşitliliğin bu boyutuna dikkat çekmediğim yerlerde, kolaylık için, özdeşlik kuramının durumlara dair iddialara bulunduğunu yer tutucu niyetine söyleyeceğim, ki bu durumlar olaylar, süreçler, olgu durumları vs. de olabilir. Ancak, bkz. 9. dipnot. ↩︎

  2. Özdeşlik kuramına dair iki kullanışlı kaynak için bkz. Smart (2007) ve Hill (2009). ↩︎

  3. Lewis ve Armstrong’dan bir tür işlevselci olarak bahsedilse daha iyi olabilir. Block (1978), örneğin, onlardan böyle bahsetmektedir. Benzer şüpheler Jaegwon Kim’in güncel görüşleri hakkında da ifade edilebilir. ↩︎

  4. Özdeşliğin zorunlu olduğuna dair genel fikir birliğinin çokça alıntılanan bir istisnası için bkz. Alan Gibbard (1975). ↩︎

  5. Ancak eğer özdeşlik, zihinler ve beyinler arasındaki a posteriori zorunlu ilişki için tek aday değilse ‘fizikalizm’ (aşağıya bakın) gibi bu etiket de yanıltıcı olacaktır. ↩︎

  6. Bizimkilerin ‘tıpkısı’ beyin durumlarına sahip olmak bizimkilerin ‘tıpkısı’ beyinlere sahip olmayı gerektiriyor gibi düşünülebilir. Bu doğru olmayabilir, ama metinde tartışılan çekinceler her iki durumda da geçerlidir. ↩︎

  7. Eğer her entite türü veya kümesine karşılık gelen bir nitelik bulunduğunu düşünen biri tür özdeşlik kuramının nitelik özdeşliği kuramı olduğunu – her zihinsel niteliği bir beyin niteliğiyle tanımlandığını – da düşünecektir. Bu doğru olabilir. Ancak bunun ancak niteliğe dair bazı yaklaşımların başına geleceğini görmek gerekir ve ki bir özdeşlik kuramcısının niteliklerin ontolojisine dair bir taraf belirlemek için hiçbir özel nedeni yoktur. Öyleyse her türden özdeşlik kuramcısının zihinsel nitelikleri beyin nitelikleriyle tanımladığını düşünmek yanıltıcı olur. ↩︎

  8. Keza, bkz. Lewis (1966). ↩︎

  9. Öyleyse özdeşlik kuramcısının sadece beyinlerin durumlarına başvurabileceğini, imkânlarının bu kadar kısıtlı olduğunu varsaymak da hata olur. Kuramı ‘zihin-beyin’ özdeşliği kuramı olarak nitelendirmenin amacı onu, zihinsel durumları soyut makine sistemlerinin durumları, maddi olmayan ruhlar, kalpler ve dahasıyla tanımlayan veya zihinsel durumların varlığını reddeden kuramlardan ayırt etmektir. Amaç spesifik olarak beyinlerin tek başına ele alınmasına dair temel bir varsayımda bulunmak değildir. ↩︎

  10. Bu bağlamda indirgeme ve indirgemeciliğe dair ek bir tartışma için bkz. Melnyk (2008). ↩︎

  11. Kolaylık için, psikoloji ve sinirbilim tek birer kurama sahipmiş gibi davranacağım. ↩︎

  12. Özdeşliğin zorunluluğu göz önüne alınırsa, böyle şeylerin sırf olasılığı bile özdeşlik kuramına karşı bir itiraza yedirilemez mi? Bu meseleyi 2.2. kısımda tartışıyorum. Burada sadece kuramı karakterize ediyorum ve şimdiki husus (a) özdeşlik kuramının, zihinleri ele almakta diğer bazı kuramlara göre daha ayrımcı olması anlamında kesinlikle şovenist olduğu, ama (b) kuramın şovenizminin ancak kuram mevcut zihinleri olduklarından az sayıda gösterirse sorun yaratacağıdır. Belirli şeylerin mevcut dünyada keşfedilebileceği şeklindeki ‘epistemik olasılık’ özdeşlik kuramını tek başına sorunlu bir şovenizme sahip gibi göstermeye yetmemektedir. Epistemik olasılığın simplicter olasılığına çevrilip çevrilemeyeceği meselesi şiddetli tartışmalara sahne olmaktadır. ↩︎

  13. Bu kuram kategorileri birbirlerini dışlamayabilir. ↩︎

  14. Genişletilmiş tartışma için, bkz. Polger (2004), 1–2 bölümler. ↩︎

  15. Nomoloji, "yasaların bilimi" anlamına gelmektedir ve gerçekliğin bilimsel görüşe dayalı, tümel yasalarla kavranabileceğini savunur (Ed. notu). ↩︎

  16. Bu cevabın bazı versiyonları yine de örnek zihinsel durumları örnek beyin durumlarıyla tanımlayacaktır. Bunun tutarlı bir görüş olup olmadığı başka bir günün konusu. ↩︎

  17. Çekinceler için, bkz. 2004 tarihli metnim. ↩︎

  18. Kripke’nin katkılarına dair genel bir tartışma için, bkz. Kallestrup (2008). ↩︎

  19. Bu argüman tarzı erken ters ve eksik qualia argümanları tarafından öngörülmüştür (örneğin, Block 1978, 1980b; Shoemaker 1981, 1982). ↩︎

  20. Chalmers’ın argümanları sofistike bir dil, düşünce ve gönderim yaklaşımı temelinde hareket etmektedir. Pek çok özdeşlik kuramcısı böyle bir yapıya direnmekte veya onu reddetmektedir – bağımsız sebeplerle veya bunun özdeşlik kuramıyla bağdaşmadığına inandıkları için. ↩︎

  21. Jaegwon Kim (2005) bu yaklaşımları iyi özetlemektedir, ama en iyi açıklamaya çıkarım argümanlarına dair kendine özgü bir yoruma sahiptir. ↩︎

  22. Ancak Hill o zamandan beri fikrini değiştirdi ve artık tür özdeşliğini savunmuyor. ↩︎

  23. Güncel bir değerlendirme için, bkz. Polger (2009a). ↩︎

  24. Bkz. Shapiro (2000, 2004, 2009) ve Polger (2009b). ↩︎

  25. Bkz. 2004 ve 2007’deki işlerim. ↩︎


Referanslar

  • Armstrong, D. A Materialist Theory of Mind. London: Routledge and Kegan Paul, 1968.
  • Bechtel, W. and R. McCauley. ‘Heuristic Identity Theory (or Back to the Future): The Mind-Body Problem Against the Background of Research Strategies in Cognitive Neuroscience.’ In the Proceedings of the 21st Annual Meeting of the Cognitive Science Society. Ed. M. Hahn and S.C. Stoness. Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum Associates, 1999. 67–72.
  • —— and J. Mundale. ‘Multiple Realizability Revisited: Linking Cognitive and Neural States.’ Philosophy of Science 66 (1999): 175–207.
  • Bennett, K. ‘Mental Causation.’ Philosophy Compass 2 (2007): 316–37.
  • Bickle, J. Psychoneural Reduction: The New Wave. Cambridge, MA: The MIT Press, 1998.
  • Block, N. ‘Troubles with Functionalism.’ Minnesota Studies in the Philosophy of Science, Vol. IX. Ed. C.W. Savage. Minneapolis, MN: University of Minnesota Press, 1978. Reprinted in Block (1980a).
  • —— (Ed.) Readings in Philosophy of Psychology, Volume One. Cambridge, MA: Harvard University Press, 1980a.
  • ——. ‘Are Absent Qualia Impossible?’ Philosophical Review LXXXIX (1980): 257–74.
  • —— and R. Stalnaker. ‘Conceptual Analysis, Dualism, and the Explanatory Gap.’ Philosophical Review 108 (1999): 1–46.
  • Chalmers, D. The Conscious Mind: In Search of a Fundamental Theory. New York: Oxford University Press, 1996.
  • —— and F. Jackson. ‘Conceptual Analysis and Reductive Explanation.’ Philosophical Review 110 (2001): 315–61.
  • Davidson, D. ‘Mental Events.’ Experience and Theory. Eds. L. Foster and J.W. Swanson. Amherst, MA: University of Massachusetts Press, 1970. 79–102.
  • Evnine, S. ‘Modal Epistemology: Our Knowledge of Necessity and Possibility.’ Philosophy Compass 3 ⁄ 4 (2008): 664–84.
  • Feigl, H. ‘The ‘Mental’ and the ‘Physical’.’ Minnesota Studies in the Philosophy of Science, Vol. 2. Eds. H. Feigl, G. Maxwell, and M. Scriven. Minnesota: University of Minnesota Press, 1958. 370–497.
  • Fodor, J. ‘Special Sciences, or the Disunity of Science as a Working Hypothesis.’ Synthese 28 (1974): 97–115.
  • Funkhouser, E. ‘Multiple Realizability.’ Philosophy Compass 2 (2007): 303–15.
  • Gibbard, A. ‘Contingent Identity.’ Journal of Philosophical Logic 4 (1975): 187–221.
  • Hill, C. Sensations: A Defense of Type Materialism. Cambridge, UK: Cambridge University Press, 1991.
  • ——. and B. McLaughlin. ‘There are Fewer Things in Reality than are Dreamt of in Chalmers’ Philosophy.’ Philosophy and Phenomenological Research 59 (1999): 445–54.
  • ——. ‘Identity Theory.’ The Oxford Companion to Consciousness. Eds. T. Bayne, A. Cleeremans, and P. Wilken. Oxford: Oxford University Press, 2009.
  • Jackson, F. From Metaphysics to Ethics: A Defense of Conceptual Analysis. Oxford: Oxford University Press, 1998.
  • —— and P. Petit. ‘Program Explanation: A General Perspective.’ Analysis 50 (1990): 107–17.
  • Kallestrup, J. ‘Three Strands in Kripke’s Argument against the Identity Theory.’ Philosophy Compass 3 (2008): 1255–80.
  • Kim, J. ‘Phenomenal Properties, Psychophysical Laws, and Identity Theory.’ Monist 56 (1972): 177–92. Excerpted in Block (1980a) under the title, Physicalism and the Multiple Realizability of Mental States.
  • ——. ‘The Myth of Nonreductive Materialism.’ Proceedings and Addresses of the American Philosophical Association 63 (1989): 31–47. In Kim (1993).
  • ——. Supervenience and Mind. New York: Cambridge University Press, 1993.
  • ——. Mind in a Physical World: An Essay on the Mind-Body Problem and Mental Causation. Cambridge, MA: MIT Press, 1998.
  • ——. ‘Hempel, Explanation, Metaphysics.’ Philosophical Studies 94 (1999): 1–20.
  • ——. Physicalism, or Something Near Enough. Princeton: Princeton University Press, 2005.
  • Kitcher, P. ‘1953 and All that: A Tale of Two Sciences.’ The Philosophical Review 93 (1982): 335–73.
  • Kripke, S. Naming and Necessity. Cambridge, MA: Harvard University Press, 1972 ⁄ 80.
  • Levin, J. ‘Analytic Functionalism and the Reduction of Phenomenal States.’ Philosophical Studies 61 (1991): 211–38.
  • ——. ‘Materialism and Qualia: The Explanatory Gap.’ Pacific Philosophical Quarterly 64 (1983): 354–61.
  • Lewis, D. ‘An Argument for the Identity Theory.’ Journal of Philosophy 63 (1966): 17–25.
  • ——. ‘Review of Art, Mind, and Religion.’ Journal of Philosophy 66 (1969): 23–35. Excerpted in Block (1980a) as Review of Putnam.
  • ——. ‘How to Define Theoretical Terms.’ Journal of Philosophy 68 (1970): 203–11. In Lewis (1983).
  • ——. ‘Psychophysical and Theoretical Identifications.’ The Australasian Journal of Philosophy 50 (1972): 249–58. Reprinted in Lewis (1999).
  • ——. ‘Mad Pain and Martian Pain.’ Readings in Philosophy of Psychology, Volume One. Ed. N. Block. Cambridge, MA: Harvard University Press, 1980. 216–22.
  • ——. Philsophical Papers, Volume I. New York: Oxford University Press, 1983.
  • Loewer, B. ‘Comments on Jaegwon Kim’s Mind and the Physical World.’ Philosophy and Phenomenological Research 65 (2002): 655–62.
  • Machamer, P., L. Darden, and C. Craver. ‘Thinking about Mechanisms.’ Philosophy of Science 67 (2000): 1–25.
  • McLaughlin, B. ‘A priori Versus A Posteriori Physicalism’, Philosophy – Science – Scientific Philosophy. Main Lectures and Colloquia of GAP.5, Fifth International Congress of the Society for Analytical Philosophy, Bielefeld, 22–26 September 2003. Eds. Christian Nimtz and Ansgar Beckermann. Paderborn: Mentis. 2005.
  • ——. ‘Type Materialism for Phenomenal Consciousness.’ The Blackwell Companion to Consciousness. Eds. M. Velmans and S. Schneider. London: Blackwell Publishers, 2007. 431–44.
  • Melnyk, A. A Physicalist Manifesto: Thoroughly Modern Materialism. Cambridge: Cambridge University Press, 2003.
  • ——. ‘Can Physicalism be Non-Reductive?’ Philosophy Compass 3 (2008): 1281–96.
  • Ney, A. ‘Defining Physicalism.’ Philosophy Compass 3 (2008): 1033–48.
  • Papineau, D. Thinking about Consciousness. Oxford: Clarendon Press, 2002.
  • Perry, J. Knowledge, Possibility, and Consciousness. Cambridge, MA: The MIT Press, 2001.
  • Place, U.T. ‘Is Consciousness a Brain Process?’ British Journal of Psychology 47 (1956): 44–50.
  • ——. ‘Materialism as a Scientific Hypothesis.’ Philosophical Review 69 (1960): 101–4.
  • Polger, T. ‘Putnam’s Intuition.’ Philosophical Studies 109 (2002): 143–70.
  • ——. Natural Minds. Cambridge, MA: The MIT Press, 2004.
  • ——. ‘Realization and the Metaphysics of Mind.’ Australasian Journal of Philosophy 85 (2007): 233–59.
  • ——. ‘Evaluating the Evidence for Multiple Realization.’ Synthese 167 (2009a): 457–72.
  • ——. ‘Two Confusions Concerning Multiple Realizability.’ Philosophy of Science 75 (2009b): 537–47.
  • Putnam, H. ‘Psychological Predicates.’ Art, Mind and Religion. Eds. W.H. Captain and D.D. Merrill. Pittsburgh, PA: University of Pittsburgh Press, 1967. 37–48. Reprinted in Putnam (1975b), Block (1980), and elsewhere as ‘The Nature of Mental States’.
  • ——. ‘Philosophy and our Mental Life.’ Mind, Language and Reality: Philosophical Papers, Volume 2. Ed. H. Putnam. New York: Cambridge University Press, 1975a. 291–303.
  • ——. Mind, Language and Reality: Philosophical Papers, Volume 2. New York: Cambridge University Press, 1975b.
  • Rudder Baker, L. Persons and Bodies: A Constitution View. Cambridge: Cambridge University Press, 2000.
  • Shapiro, L. ‘Multiple Realizations.’ The Journal of Philosophy 97 (2000): 635–54.
    ——. The Mind Incarnate. Cambridge, MA: The MIT Press, 2004.
  • ——. ‘How to Test for Multiple Realization.’ Philosophy of Science 75 (2009): 514–25.
  • Shoemaker, S. ‘Absent Qualia are Impossible – A Reply to Block.’ The Philosophical Review XC:4 (1981): 581–99.
  • ——. ‘The Inverted Spectrum.’ The Journal of Philosophy LXXIX (1982): 357–81. Reprinted in Block, Flanagan, and Güzeldere (1997).
  • Smart, J.J.C. ‘Sensations and Brain Processes.’ Philosophical Review LXVIII (1959): 141–56. In Chapell (Ed.) The Philosophy of Mind (Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall, 1962).
  • ——. The Identity Theory of Mind. Stanford Encyclopedia of Philosophy. 2007. http://plato.stanford.edu/entries/mindidentity/.
  • Wickforss, Å. ‘Semantic Externalism and Psychological Externalism.’ Philosophy Compass 3 (2007): 158–81.
  • Woodward, J. Making Things Happen: A Theory of Causal Explanation. New York: Oxford University Press, 2003.

Çeviri Kaynağı

Polger, T. W. (2009). Identity Theories. Philosophy Compass, 4(5), 822-834. https://doi.org/10.1111/j.1747-9991.2009.00227.x